Fransa'da 1979'da yayımlanan Ayrım, bugün sadece sosyolojide değil, ilgili diğer disiplinlerde de, kültürel tüketimin insanlar arasında ne tür hiyerarşiler, farklar ve mesafeler yarattığını çalışan bir araştırmacının bir şekilde hesaplaşması gereken kanonik bir araştırma raporu haline geldi. Kitabın dayandığı araştırmalardaki veri setinin analizi, Bourdieu'yü kitap boyunca farklı sınıfların kültürel beğenileri ve kültürel tüketim yatkınlıkları arasındaki ayrışma ve hiyerarşi-oluşumu tartışmasına, en soyut anlamda “kültürel sermaye, habitus ve alan” arasındaki etkileşimin teori inşasına götürmektedir.
Bu çalışma ile Bourdieu, sınıf savaşının gizil bir boyutuna, kültürel tüketimin çok değişkenli ve müphem karakterine eğilerek, felsefe tarihinin en muamma sorularından birine, yargının kökeni ve işleyişi sorusuna sosyo-tarihsel ve ampirik bir cevap sunmuş oluyor. Beğeniyi bireyselliğe indirgemeden, onu toplumsal ihtiyacın form değiştirmiş tezahürü olarak görerek beğeninin yaşam tarzını art de vivre olarak dayatmada, konumsallıkları muhafaza etmede ve sınıf mücadelesinde bir koza tahvil etmede ne denli hayati olduğunu saptıyor.
Ayrım, gerek analizlerinin gücü gerekse Bourdieu'nün modelinin dayandığı kuramsal temellerle, özellikle günümüzün hiyerarşik toplumlarında beğeni yargısının kritik sınıfsal niteliğini kavramak bakımından klasikleşmiş bir başvuru kaynağı olmaya devam ediyor.
Fransa'da 1979'da yayımlanan Ayrım, bugün sadece sosyolojide değil, ilgili diğer disiplinlerde de, kültürel tüketimin insanlar arasında ne tür hiyerarşiler, farklar ve mesafeler yarattığını çalışan bir araştırmacının bir şekilde hesaplaşması gereken kanonik bir araştırma raporu haline geldi. Kitabın dayandığı araştırmalardaki veri setinin analizi, Bourdieu'yü kitap boyunca farklı sınıfların kültürel beğenileri ve kültürel tüketim yatkınlıkları arasındaki ayrışma ve hiyerarşi-oluşumu tartışmasına, en soyut anlamda “kültürel sermaye, habitus ve alan” arasındaki etkileşimin teori inşasına götürmektedir.
Bu çalışma ile Bourdieu, sınıf savaşının gizil bir boyutuna, kültürel tüketimin çok değişkenli ve müphem karakterine eğilerek, felsefe tarihinin en muamma sorularından birine, yargının kökeni ve işleyişi sorusuna sosyo-tarihsel ve ampirik bir cevap sunmuş oluyor. Beğeniyi bireyselliğe indirgemeden, onu toplumsal ihtiyacın form değiştirmiş tezahürü olarak görerek beğeninin yaşam tarzını art de vivre olarak dayatmada, konumsallıkları muhafaza etmede ve sınıf mücadelesinde bir koza tahvil etmede ne denli hayati olduğunu saptıyor.
Ayrım, gerek analizlerinin gücü gerekse Bourdieu'nün modelinin dayandığı kuramsal temellerle, özellikle günümüzün hiyerarşik toplumlarında beğeni yargısının kritik sınıfsal niteliğini kavramak bakımından klasikleşmiş bir başvuru kaynağı olmaya devam ediyor.