Çanakkale Cephesi; Hâtıra ve Fotoğraflarla Büyük Vatan Müdâfaası Hâtıra ve Fotoğraflarla Büyük Vatan Müdâfaası

Stok Kodu:
9789944905459
Boyut:
230-220-0
Sayfa Sayısı:
300
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2008-05-30
Kapak Türü:
Ciltli
Kağıt Türü:
Kuşe
Dili:
Türkçe
Kategori:
9,09
9789944905459
627150
Çanakkale Cephesi; Hâtıra ve Fotoğraflarla Büyük Vatan Müdâfaası
Çanakkale Cephesi; Hâtıra ve Fotoğraflarla Büyük Vatan Müdâfaası Hâtıra ve Fotoğraflarla Büyük Vatan Müdâfaası
9.09
Bilecik istasyonunda bir askerî tren harekete hazır idi. Kumandan Abdülkâdir Kemâlî bir künye okudu: - Mahmud oğlu Hüseyin, Söğüt? Bir ses: - Efendim! Mahmud oğlu Hüseyin benim. Söğüt Akgünlü'den. Kumandan: - Gel oğlum, seni annen görmek istiyor. Delikanlı vagondan atladı. Hazır ol vaziyetinde, sağ el selâm ve ihtirâm mevkiinde, Kumandan Abdülkâdir'in karşısında emre hazır idi. Berâberce yürüdüler. Muhterem vâlidenin karşısında durdular. Hüseyin annesinin elini öptü. Zavallı vâlide, ciğer-pâresini bir daha kokladı ve dedi ki: - Oğlum Hüseyin! Dayın Şıpka'da, baban Dömeke'de, ağaların da sekiz ay evvel Çanakkale'de şehîd oldular. Bak, son yongam sensin! Minâreden ezân sesi kesilecekse, câminin kandilleri körlenecekse, sütlerim harâm olsun; öl de köye dönme. Yolun Şıpka'ya uğrarsa, dayının rûhuna fâtiha okumayı unutma. Haydi oğul, Allâh yolunu açık etsin. Hüseyin bu sözleri, kalbinin ahd ve vefâ derinliklerine gömdüğünü îmâ eden bir huşû ile dinlemişti. Annesini ve Kumandan Abdülkâdir'i selâmladı, gitti. Abdülkâdir, bu büyük ruhlu kadınla yalnız kalmış idi, sordu: - Vâlide, demek ki sizin soyun erkekleri hep şehîd oldular öyle mi? - Yalnız bizim soy değil oğul. Elli yıldır köylü mezarlığa delikanlı gömmedi. Dîn dursun da bırak, biz hep ölelim...
Bilecik istasyonunda bir askerî tren harekete hazır idi. Kumandan Abdülkâdir Kemâlî bir künye okudu: - Mahmud oğlu Hüseyin, Söğüt? Bir ses: - Efendim! Mahmud oğlu Hüseyin benim. Söğüt Akgünlü'den. Kumandan: - Gel oğlum, seni annen görmek istiyor. Delikanlı vagondan atladı. Hazır ol vaziyetinde, sağ el selâm ve ihtirâm mevkiinde, Kumandan Abdülkâdir'in karşısında emre hazır idi. Berâberce yürüdüler. Muhterem vâlidenin karşısında durdular. Hüseyin annesinin elini öptü. Zavallı vâlide, ciğer-pâresini bir daha kokladı ve dedi ki: - Oğlum Hüseyin! Dayın Şıpka'da, baban Dömeke'de, ağaların da sekiz ay evvel Çanakkale'de şehîd oldular. Bak, son yongam sensin! Minâreden ezân sesi kesilecekse, câminin kandilleri körlenecekse, sütlerim harâm olsun; öl de köye dönme. Yolun Şıpka'ya uğrarsa, dayının rûhuna fâtiha okumayı unutma. Haydi oğul, Allâh yolunu açık etsin. Hüseyin bu sözleri, kalbinin ahd ve vefâ derinliklerine gömdüğünü îmâ eden bir huşû ile dinlemişti. Annesini ve Kumandan Abdülkâdir'i selâmladı, gitti. Abdülkâdir, bu büyük ruhlu kadınla yalnız kalmış idi, sordu: - Vâlide, demek ki sizin soyun erkekleri hep şehîd oldular öyle mi? - Yalnız bizim soy değil oğul. Elli yıldır köylü mezarlığa delikanlı gömmedi. Dîn dursun da bırak, biz hep ölelim...
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat