Çevre Sorunları ve Maliye Politikası

Stok Kodu:
9786057867186
Boyut:
160-240-0
Sayfa Sayısı:
474
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2022-08-15
Kapak Türü:
Karton
Kağıt Türü:
Kitap Kağıdı
Dili:
Türkçe
12,48
9786057867186
781292
Çevre Sorunları ve Maliye Politikası
Çevre Sorunları ve Maliye Politikası
12.48
Temiz ve yaşanabilir bir çevre her vatandaşın en doğal hakkıdır. Anayasanın “Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler” bölümünde çeşitli hak ve ödevler sıralanırken, 56. maddenin ilk fıkrasındaki “Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir” ifadesiyle çevre hakkının temel bir insan hakkı olduğu güvence altına alınmıştır. Sağlıklı, dengeli ve yaşanabilir bir çevreyi mümkün kılmak için, kamu idarelerinin temel görev ve sorumlulukları kapsamında birtakım faaliyetleri bulunmaktadır. Hangi açıdan ele alınırsa alınsın çevre kalitesinin geliştirilmesinde “insan” faktörü çok önemlidir. İnsanoğlunun kendi çıkarları uğruna ekolojik dengeyi bozması, yüzyılın son çeyreğinden itibaren küresel ısınma, iklim değişikliği, kuraklık, çölleşme, atmosferdeki sera gazı artışı, buzulların erimesi, yağışlardaki dengesizlik ve sapmalar, su baskınları, tayfun, fırtına, hortum, vb. çevre sorunlarını arttırmıştır. Bu artış çevre konusuna daha duyarlı olunmasını bir zorunluluk haline getirmiş ve çevre konusundaki girişimleri arttırmıştır. Bununla birlikte, çevreye zarar verenlere yönelik cezai müeyyideler ve/veya yaptırımlar yeniden ele alınarak daha caydırıcı hale getirilmiştir. Çevre sorunlarının bir tarafında hava, su, toprak, gürültü, görüntü kirliliği, kuraklık, çölleşme, iklim değişikliği, vb. konular yer alırken, diğer tarafında durumun ekonomik, mali, sosyal, siyasal ve kültürel boyutları yer almaktadır. Çevre konusunun çok boyutlu olması, bütün canlıları ve gelecek nesilleri doğrudan etkilemesi, bu konuda küresel hareket edilmesini zorunlu hale getirmiştir. Tarihsel süreçte bu durumun geç de olsa farkına varılması, çevre amacıyla bir araya gelen çok taraflı sözleşmelerin sayısını da arttırmıştır. Bununla birlikte, ulusal politikaların oluşmasında “çevre” daha hassas davranılan bir alan olmaya başlamıştır. Çevre konusuna ilginin artması, çevre sorunlarının çözümüne karşı farklı çözüm önerilerinin ve/veya önlemlerin alındığı bir süreci de beraberinde getirmiştir. Çevre sorunlarının artmasında birçok gelişmenin etkisi olmakla birlikte özellikle nüfus artışı, endüstrileşmedeki / sanayileşmedeki gelişmeler, motorlu taşıtların sayısındaki artış ve çarpık kentleşmenin etkisi çok fazladır. Çevre sorunlarının artmasına paralel olarak, yıllar itibariyle çevre sorunları ile mücadele etme konusunda özellikle gelişmiş ülkelerde ekonomik, mali, hukuki ve idari tedbirler de arttırılmıştır. Bu tedbirler çevre sorunlarıyla mücadelede farkındalık yaratsa da tek başına yeterli değildir. Çevre sorunlarıyla mücadele; insan davranışlarının değişmesine, alınan önlemlerin sorunun ortadan kaldırılmasına yönelik bir etki göstermesine veya sorunu sürdürülebilir bir düzeye getirmesine, çevreye ilişkin kararların zamanında alınıp uygulanmasına, çevreye ilişkin kararlarda bölgesel veya küresel hareket edilmesine, vb. bağlıdır. Birleşmiş Milletler öncülüğünde gerçekleştirilen çok taraflı sözleşmeler konunun uluslararası düzeyde gündemde kalmasını sağlamıştır. Ancak ilk çok taraflı sözleşmelerin hukuki açıdan bağlayıcılığının olmaması, çevre sorunlarının bertarafını ve bu sorunlarla etkin bir şekilde mücadele edilmesini geciktirmiştir. Çevre sorunlarının giderek artması ve canlı yaşamını tehdit etmesi, ilerleyen yıllarda sözleşmelerde hukuki açıdan bağlayıcı kararlar alınmasını zorunlu hale getirmiştir. Tarihsel süreçte Türkiye'de çok taraflı sözleşmelere kayıtsız kalmamıştır. Ancak ilk sözleşmeler bağlayıcılık unsuru taşımadığı için Türkiye gibi birçok ülkede sözleşme hükümlerinin etkisi sınırlı düzeyde kalmıştır. İlerleyen yıllarda bazı sözleşmeler bağlayıcılık unsuru taşısa da özel konumu, sosyo-ekonomik şartları gibi faktörlerin etkisiyle Türkiye sözleşmelerin bağlayıcı maddelerinden muaf tutulmuştur. Uluslararası sözleşmelerin etkinliği ve/veya çevre sorunlarıyla mücadelede ki başarısı her zaman sorgulansa da birçok ülkeyi bir araya getirmesi ve çevre sorunları hakkında farkındalık yaratması oldukça önemlidir. Türkiye'nin “çevre” karşısındaki tutumu sadece uluslararası girişimler açısından değil, ülke içinde gerek kamu politikalarının oluşumunda gerekse gelecek planlamalarında da son yıllara kadar istenilen düzeye çıkarılamamış ve en bakir kalan alanlardan biri olmuştur. Hava, su, toprak kalitesinin yetersizliği ve şehirleşmede görülen sorunlar başta olmak üzere birçok alanda temel problemler devam etse de Avrupa Birliği ile uyum sürecinde yaşanan gelişmelerin de etkisiyle, çevreye yönelik mevzuat düzenlemeleri, cezaların ve denetim mekanizmasının daha işlevsel hale getirilmesi, politikaların belirlenmesinde çevre faktörüne öncelikli olarak yer verilmesi, bazı sektörlere yönelik düzenlemelere gidilmesi gibi olumlu gelişmeler de yaşanmaktadır. Çevre sorunlarıyla mücadelede birçok ülkede en yaygın olarak kullanılan araç vergilerdir. Çevre vergisi, ekolojik vergi, eko-vergi, emisyon vergisi, karbon vergisi, çevre temizlik vergisi, çöp vergisi, araç lastik vergisi, atık vergisi, petrol atık vergisi, motorlu araçlar/taşıtlar vergisi, motorlu araçlar yakıt vergileri, alkollü içkiler ek vergisi, kimyasal atık veya ilaç vergisi, tarımsal girdiler vergisi, enerji vergileri, hava ve su kirliliği vergisi, vb. isimlerle uygulama alanı bulan çevre vergileri sorunun bertarafında ne kadar etkin uygulanırsa uygulansın tek başına yeterli değildir. Bu nedenle diğer araçlarla desteklenmesi gerekmektedir. Çevre sorunları ile mücadelede birçok araç geliştirilmiştir. Her aracın kendine göre olumlu ve olumsuz tarafları bulunmaktadır. Farklı disiplinlerde bu araçların etkinliği tartışılmakta ve alternatif araçların geliştirilmesine yönelik çalışmalar yapılmaktadır. Maliye ilminin de çevre sorunlarıyla mücadele etmede kullandığı veya önerdiği araçların başında vergiler gelmektedir. Çevre vergileri genel anlamda tüketim üzerinden alındığı için dolaylı vergiler kategorisinde yer alır. Ancak bazen sermaye birikimi üzerinden de alınabilir. Çevre kirliliğine neden olan aktivitelerin vergilendirilmesi fikrinin ortaya çıkmasında Pigou'nun (1920) önemli bir etkisi vardır. Söz konusu fikirde ana amaç, çevrenin korunması olarak ifade edilebilir. Hiç kuşkusuz hangi ülkede uygulanırsa uygulansın çevre vergilerinin asıl amacı, çevre kirliliği ile mücadele edip, gelecek nesillere daha temiz bir çevre bırakmaktır. Bu çalışmada da çevre sorunlarıyla mücadele etmede kullanılan ekonomik ve mali araçlar ve bu araçların ön plana çıkan özellikleri ele alınmaktadır. Bununla birlikte Sakarya ilinde gerçekleştirilen ampirik uygulama ile vatandaşların çevre konusuna olan ilgisi, çevre vergisine karşı tutum ve algısı, çevre temizlik vergisi hakkındaki düşünceleri ve çevre sorunlarıyla mücadelede geliştirilen araçların etkinliğine ilişkin ifadelere katılım düzeyleri tespit edilmiştir. Çalışmanın başlangıç aşamasında düşüncelerini benden esirgemeyen ve anketin oluşturulmasındaki desteklerinden dolayı Prof. Dr. Naci Tolga SARUÇ'a, gerek kitap isminin belirlenmesinde ve gerekse çalışma boyunca her türlü desteğini hissettiğim Prof. Dr. Temel GÜRDAL'a, anketin gerçekleştirilmesindeki desteklerinden dolayı Maliye Bölümünün öğrencilerine minnettarım. Teşekkürlerin sonuncusu ve belki de en değerlisini kitabın hazırlanmasında kendilerine ayırmamız gereken zamandan çalışmamıza göz yuman ve sabır gösteren eşim Sinem YAVUZ ve oğlum Yusuf Emir YAVUZ'a etmek isterim.
Temiz ve yaşanabilir bir çevre her vatandaşın en doğal hakkıdır. Anayasanın “Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler” bölümünde çeşitli hak ve ödevler sıralanırken, 56. maddenin ilk fıkrasındaki “Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir” ifadesiyle çevre hakkının temel bir insan hakkı olduğu güvence altına alınmıştır. Sağlıklı, dengeli ve yaşanabilir bir çevreyi mümkün kılmak için, kamu idarelerinin temel görev ve sorumlulukları kapsamında birtakım faaliyetleri bulunmaktadır. Hangi açıdan ele alınırsa alınsın çevre kalitesinin geliştirilmesinde “insan” faktörü çok önemlidir. İnsanoğlunun kendi çıkarları uğruna ekolojik dengeyi bozması, yüzyılın son çeyreğinden itibaren küresel ısınma, iklim değişikliği, kuraklık, çölleşme, atmosferdeki sera gazı artışı, buzulların erimesi, yağışlardaki dengesizlik ve sapmalar, su baskınları, tayfun, fırtına, hortum, vb. çevre sorunlarını arttırmıştır. Bu artış çevre konusuna daha duyarlı olunmasını bir zorunluluk haline getirmiş ve çevre konusundaki girişimleri arttırmıştır. Bununla birlikte, çevreye zarar verenlere yönelik cezai müeyyideler ve/veya yaptırımlar yeniden ele alınarak daha caydırıcı hale getirilmiştir. Çevre sorunlarının bir tarafında hava, su, toprak, gürültü, görüntü kirliliği, kuraklık, çölleşme, iklim değişikliği, vb. konular yer alırken, diğer tarafında durumun ekonomik, mali, sosyal, siyasal ve kültürel boyutları yer almaktadır. Çevre konusunun çok boyutlu olması, bütün canlıları ve gelecek nesilleri doğrudan etkilemesi, bu konuda küresel hareket edilmesini zorunlu hale getirmiştir. Tarihsel süreçte bu durumun geç de olsa farkına varılması, çevre amacıyla bir araya gelen çok taraflı sözleşmelerin sayısını da arttırmıştır. Bununla birlikte, ulusal politikaların oluşmasında “çevre” daha hassas davranılan bir alan olmaya başlamıştır. Çevre konusuna ilginin artması, çevre sorunlarının çözümüne karşı farklı çözüm önerilerinin ve/veya önlemlerin alındığı bir süreci de beraberinde getirmiştir. Çevre sorunlarının artmasında birçok gelişmenin etkisi olmakla birlikte özellikle nüfus artışı, endüstrileşmedeki / sanayileşmedeki gelişmeler, motorlu taşıtların sayısındaki artış ve çarpık kentleşmenin etkisi çok fazladır. Çevre sorunlarının artmasına paralel olarak, yıllar itibariyle çevre sorunları ile mücadele etme konusunda özellikle gelişmiş ülkelerde ekonomik, mali, hukuki ve idari tedbirler de arttırılmıştır. Bu tedbirler çevre sorunlarıyla mücadelede farkındalık yaratsa da tek başına yeterli değildir. Çevre sorunlarıyla mücadele; insan davranışlarının değişmesine, alınan önlemlerin sorunun ortadan kaldırılmasına yönelik bir etki göstermesine veya sorunu sürdürülebilir bir düzeye getirmesine, çevreye ilişkin kararların zamanında alınıp uygulanmasına, çevreye ilişkin kararlarda bölgesel veya küresel hareket edilmesine, vb. bağlıdır. Birleşmiş Milletler öncülüğünde gerçekleştirilen çok taraflı sözleşmeler konunun uluslararası düzeyde gündemde kalmasını sağlamıştır. Ancak ilk çok taraflı sözleşmelerin hukuki açıdan bağlayıcılığının olmaması, çevre sorunlarının bertarafını ve bu sorunlarla etkin bir şekilde mücadele edilmesini geciktirmiştir. Çevre sorunlarının giderek artması ve canlı yaşamını tehdit etmesi, ilerleyen yıllarda sözleşmelerde hukuki açıdan bağlayıcı kararlar alınmasını zorunlu hale getirmiştir. Tarihsel süreçte Türkiye'de çok taraflı sözleşmelere kayıtsız kalmamıştır. Ancak ilk sözleşmeler bağlayıcılık unsuru taşımadığı için Türkiye gibi birçok ülkede sözleşme hükümlerinin etkisi sınırlı düzeyde kalmıştır. İlerleyen yıllarda bazı sözleşmeler bağlayıcılık unsuru taşısa da özel konumu, sosyo-ekonomik şartları gibi faktörlerin etkisiyle Türkiye sözleşmelerin bağlayıcı maddelerinden muaf tutulmuştur. Uluslararası sözleşmelerin etkinliği ve/veya çevre sorunlarıyla mücadelede ki başarısı her zaman sorgulansa da birçok ülkeyi bir araya getirmesi ve çevre sorunları hakkında farkındalık yaratması oldukça önemlidir. Türkiye'nin “çevre” karşısındaki tutumu sadece uluslararası girişimler açısından değil, ülke içinde gerek kamu politikalarının oluşumunda gerekse gelecek planlamalarında da son yıllara kadar istenilen düzeye çıkarılamamış ve en bakir kalan alanlardan biri olmuştur. Hava, su, toprak kalitesinin yetersizliği ve şehirleşmede görülen sorunlar başta olmak üzere birçok alanda temel problemler devam etse de Avrupa Birliği ile uyum sürecinde yaşanan gelişmelerin de etkisiyle, çevreye yönelik mevzuat düzenlemeleri, cezaların ve denetim mekanizmasının daha işlevsel hale getirilmesi, politikaların belirlenmesinde çevre faktörüne öncelikli olarak yer verilmesi, bazı sektörlere yönelik düzenlemelere gidilmesi gibi olumlu gelişmeler de yaşanmaktadır. Çevre sorunlarıyla mücadelede birçok ülkede en yaygın olarak kullanılan araç vergilerdir. Çevre vergisi, ekolojik vergi, eko-vergi, emisyon vergisi, karbon vergisi, çevre temizlik vergisi, çöp vergisi, araç lastik vergisi, atık vergisi, petrol atık vergisi, motorlu araçlar/taşıtlar vergisi, motorlu araçlar yakıt vergileri, alkollü içkiler ek vergisi, kimyasal atık veya ilaç vergisi, tarımsal girdiler vergisi, enerji vergileri, hava ve su kirliliği vergisi, vb. isimlerle uygulama alanı bulan çevre vergileri sorunun bertarafında ne kadar etkin uygulanırsa uygulansın tek başına yeterli değildir. Bu nedenle diğer araçlarla desteklenmesi gerekmektedir. Çevre sorunları ile mücadelede birçok araç geliştirilmiştir. Her aracın kendine göre olumlu ve olumsuz tarafları bulunmaktadır. Farklı disiplinlerde bu araçların etkinliği tartışılmakta ve alternatif araçların geliştirilmesine yönelik çalışmalar yapılmaktadır. Maliye ilminin de çevre sorunlarıyla mücadele etmede kullandığı veya önerdiği araçların başında vergiler gelmektedir. Çevre vergileri genel anlamda tüketim üzerinden alındığı için dolaylı vergiler kategorisinde yer alır. Ancak bazen sermaye birikimi üzerinden de alınabilir. Çevre kirliliğine neden olan aktivitelerin vergilendirilmesi fikrinin ortaya çıkmasında Pigou'nun (1920) önemli bir etkisi vardır. Söz konusu fikirde ana amaç, çevrenin korunması olarak ifade edilebilir. Hiç kuşkusuz hangi ülkede uygulanırsa uygulansın çevre vergilerinin asıl amacı, çevre kirliliği ile mücadele edip, gelecek nesillere daha temiz bir çevre bırakmaktır. Bu çalışmada da çevre sorunlarıyla mücadele etmede kullanılan ekonomik ve mali araçlar ve bu araçların ön plana çıkan özellikleri ele alınmaktadır. Bununla birlikte Sakarya ilinde gerçekleştirilen ampirik uygulama ile vatandaşların çevre konusuna olan ilgisi, çevre vergisine karşı tutum ve algısı, çevre temizlik vergisi hakkındaki düşünceleri ve çevre sorunlarıyla mücadelede geliştirilen araçların etkinliğine ilişkin ifadelere katılım düzeyleri tespit edilmiştir. Çalışmanın başlangıç aşamasında düşüncelerini benden esirgemeyen ve anketin oluşturulmasındaki desteklerinden dolayı Prof. Dr. Naci Tolga SARUÇ'a, gerek kitap isminin belirlenmesinde ve gerekse çalışma boyunca her türlü desteğini hissettiğim Prof. Dr. Temel GÜRDAL'a, anketin gerçekleştirilmesindeki desteklerinden dolayı Maliye Bölümünün öğrencilerine minnettarım. Teşekkürlerin sonuncusu ve belki de en değerlisini kitabın hazırlanmasında kendilerine ayırmamız gereken zamandan çalışmamıza göz yuman ve sabır gösteren eşim Sinem YAVUZ ve oğlum Yusuf Emir YAVUZ'a etmek isterim.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat