9786254070136
565284
https://www.hesapli24.com/col-mektubu
Çöl Mektubu
8.25
Ali ve Yılmaz, Hikmet Bey'in çocukları, memleket denilince akla ilk yoksulluğun
geldiği 60'lı yıllarda mücadelelerine başlamışlardı. Fakat her ailenin içinde belli
roller vardı ve bu roller, kimin güçlü kimin güçsüz kalacağını gösteriyordu. Zaman
ise değişimi en iyi dillendiren anımsatıcıydı. Kimin güçlü olduğuna da o karar
veriyordu. Hem belki de bir kişi uzaktan ne kadar çok güçlü duruyorsa kendi
içerisinde o kadar çok güçsüzlüğü ile savaşıyordu. O zaman güçlü olmak demek,
güçsüzlüklerini saklayabilme becerisi miydi? Fakat güçsüzlükleri kendi içerisinde
gizlemek mi güç sayılırdı yoksa onları dışa vurarak birer birer yok etmek mi? Yol da
bunun en güzel öğreticisiydi. İnsan herkesten kaçabilirdi, herkesten uzaklaşabilirdi
ama bütün iyilik ve kötülüklerinin tek şahidi olan kendi benliğinden kaçamazdı. Bir
şeyler üzerinde kat etmenin zor olduğu bir dünyada, her ne olursa olsun
ilerleyebilmek yola has bir yücelikti. Yolda bütün güçler ve bütün güçsüzlükler aynı
anda var oluyordu ve insan bütün bir hüznün, bütün bir neşenin ve bütün bir
gökyüzünün birleşiminde kendini bulmaya koyuluyordu. Hepsini öğrenerek ve
hepsinden yararlanarak...
60'larda başlayan bir hikaye çöle uzanıyor bir hayal çekmecesi ile... Bütün hayaller
İstanbul'a uğruyor sonra memlekete, sonra Novi Sad'a, Paris'e ve Cadiz'e, en
sonunda ise Casablanca ile asıl yuvasına doğru yol alıyor. Bütün hayaller bir bulut Ali ve Yılmaz, Hikmet Bey'in çocukları, memleket denilince akla ilk yoksulluğun
geldiği 60'lı yıllarda mücadelelerine başlamışlardı. Fakat her ailenin içinde belli
roller vardı ve bu roller, kimin güçlü kimin güçsüz kalacağını gösteriyordu. Zaman
ise değişimi en iyi dillendiren anımsatıcıydı. Kimin güçlü olduğuna da o karar
veriyordu. Hem belki de bir kişi uzaktan ne kadar çok güçlü duruyorsa kendi
içerisinde o kadar çok güçsüzlüğü ile savaşıyordu. O zaman güçlü olmak demek,
güçsüzlüklerini saklayabilme becerisi miydi? Fakat güçsüzlükleri kendi içerisinde
gizlemek mi güç sayılırdı yoksa onları dışa vurarak birer birer yok etmek mi? Yol da
bunun en güzel öğreticisiydi. İnsan herkesten kaçabilirdi, herkesten uzaklaşabilirdi
ama bütün iyilik ve kötülüklerinin tek şahidi olan kendi benliğinden kaçamazdı. Bir
şeyler üzerinde kat etmenin zor olduğu bir dünyada, her ne olursa olsun
ilerleyebilmek yola has bir yücelikti. Yolda bütün güçler ve bütün güçsüzlükler aynı
anda var oluyordu ve insan bütün bir hüznün, bütün bir neşenin ve bütün bir
gökyüzünün birleşiminde kendini bulmaya koyuluyordu. Hepsini öğrenerek ve
hepsinden yararlanarak...
60'larda başlayan bir hikaye çöle uzanıyor bir hayal çekmecesi ile... Bütün hayaller
İstanbul'a uğruyor sonra memlekete, sonra Novi Sad'a, Paris'e ve Cadiz'e, en
sonunda ise Casablanca ile asıl yuvasına doğru yol alıyor. Bütün hayaller bir bulut Ali ve Yılmaz, Hikmet Bey'in çocukları, memleket denilince akla ilk yoksulluğun
geldiği 60'lı yıllarda mücadelelerine başlamışlardı. Fakat her ailenin içinde belli
roller vardı ve bu roller, kimin güçlü kimin güçsüz kalacağını gösteriyordu. Zaman
ise değişimi en iyi dillendiren anımsatıcıydı. Kimin güçlü olduğuna da o karar
veriyordu. Hem belki de bir kişi uzaktan ne kadar çok güçlü duruyorsa kendi
içerisinde o kadar çok güçsüzlüğü ile savaşıyordu. O zaman güçlü olmak demek,
güçsüzlüklerini saklayabilme becerisi miydi? Fakat güçsüzlükleri kendi içerisinde
gizlemek mi güç sayılırdı yoksa onları dışa vurarak birer birer yok etmek mi? Yol da
bunun en güzel öğreticisiydi. İnsan herkesten kaçabilirdi, herkesten uzaklaşabilirdi
ama bütün iyilik ve kötülüklerinin tek şahidi olan kendi benliğinden kaçamazdı. Bir
şeyler üzerinde kat etmenin zor olduğu bir dünyada, her ne olursa olsun
ilerleyebilmek yola has bir yücelikti. Yolda bütün güçler ve bütün güçsüzlükler aynı
anda var oluyordu ve insan bütün bir hüznün, bütün bir neşenin ve bütün bir
gökyüzünün birleşiminde kendini bulmaya koyuluyordu. Hepsini öğrenerek ve
hepsinden yararlanarak...
60'larda başlayan bir hikaye çöle uzanıyor bir hayal çekmecesi ile... Bütün hayaller
İstanbul'a uğruyor sonra memlekete, sonra Novi Sad'a, Paris'e ve Cadiz'e, en
sonunda ise Casablanca ile asıl yuvasına doğru yol alıyor. Bütün hayaller bir bulut olup yükseliyor Sahra'nın tepesine, hayat buluyor.
Bir hayal çekmecesi içerisinde atlas barındırıyor, Ali ve Yılmaz'ı içeren, hiç kimseyi
ve herkesi içeren bir atlas...
Ali ve Yılmaz, Hikmet Bey'in çocukları, memleket denilince akla ilk yoksulluğun
geldiği 60'lı yıllarda mücadelelerine başlamışlardı. Fakat her ailenin içinde belli
roller vardı ve bu roller, kimin güçlü kimin güçsüz kalacağını gösteriyordu. Zaman
ise değişimi en iyi dillendiren anımsatıcıydı. Kimin güçlü olduğuna da o karar
veriyordu. Hem belki de bir kişi uzaktan ne kadar çok güçlü duruyorsa kendi
içerisinde o kadar çok güçsüzlüğü ile savaşıyordu. O zaman güçlü olmak demek,
güçsüzlüklerini saklayabilme becerisi miydi? Fakat güçsüzlükleri kendi içerisinde
gizlemek mi güç sayılırdı yoksa onları dışa vurarak birer birer yok etmek mi? Yol da
bunun en güzel öğreticisiydi. İnsan herkesten kaçabilirdi, herkesten uzaklaşabilirdi
ama bütün iyilik ve kötülüklerinin tek şahidi olan kendi benliğinden kaçamazdı. Bir
şeyler üzerinde kat etmenin zor olduğu bir dünyada, her ne olursa olsun
ilerleyebilmek yola has bir yücelikti. Yolda bütün güçler ve bütün güçsüzlükler aynı
anda var oluyordu ve insan bütün bir hüznün, bütün bir neşenin ve bütün bir
gökyüzünün birleşiminde kendini bulmaya koyuluyordu. Hepsini öğrenerek ve
hepsinden yararlanarak...
60'larda başlayan bir hikaye çöle uzanıyor bir hayal çekmecesi ile... Bütün hayaller
İstanbul'a uğruyor sonra memlekete, sonra Novi Sad'a, Paris'e ve Cadiz'e, en
sonunda ise Casablanca ile asıl yuvasına doğru yol alıyor. Bütün hayaller bir bulut Ali ve Yılmaz, Hikmet Bey'in çocukları, memleket denilince akla ilk yoksulluğun
geldiği 60'lı yıllarda mücadelelerine başlamışlardı. Fakat her ailenin içinde belli
roller vardı ve bu roller, kimin güçlü kimin güçsüz kalacağını gösteriyordu. Zaman
ise değişimi en iyi dillendiren anımsatıcıydı. Kimin güçlü olduğuna da o karar
veriyordu. Hem belki de bir kişi uzaktan ne kadar çok güçlü duruyorsa kendi
içerisinde o kadar çok güçsüzlüğü ile savaşıyordu. O zaman güçlü olmak demek,
güçsüzlüklerini saklayabilme becerisi miydi? Fakat güçsüzlükleri kendi içerisinde
gizlemek mi güç sayılırdı yoksa onları dışa vurarak birer birer yok etmek mi? Yol da
bunun en güzel öğreticisiydi. İnsan herkesten kaçabilirdi, herkesten uzaklaşabilirdi
ama bütün iyilik ve kötülüklerinin tek şahidi olan kendi benliğinden kaçamazdı. Bir
şeyler üzerinde kat etmenin zor olduğu bir dünyada, her ne olursa olsun
ilerleyebilmek yola has bir yücelikti. Yolda bütün güçler ve bütün güçsüzlükler aynı
anda var oluyordu ve insan bütün bir hüznün, bütün bir neşenin ve bütün bir
gökyüzünün birleşiminde kendini bulmaya koyuluyordu. Hepsini öğrenerek ve
hepsinden yararlanarak...
60'larda başlayan bir hikaye çöle uzanıyor bir hayal çekmecesi ile... Bütün hayaller
İstanbul'a uğruyor sonra memlekete, sonra Novi Sad'a, Paris'e ve Cadiz'e, en
sonunda ise Casablanca ile asıl yuvasına doğru yol alıyor. Bütün hayaller bir bulut Ali ve Yılmaz, Hikmet Bey'in çocukları, memleket denilince akla ilk yoksulluğun
geldiği 60'lı yıllarda mücadelelerine başlamışlardı. Fakat her ailenin içinde belli
roller vardı ve bu roller, kimin güçlü kimin güçsüz kalacağını gösteriyordu. Zaman
ise değişimi en iyi dillendiren anımsatıcıydı. Kimin güçlü olduğuna da o karar
veriyordu. Hem belki de bir kişi uzaktan ne kadar çok güçlü duruyorsa kendi
içerisinde o kadar çok güçsüzlüğü ile savaşıyordu. O zaman güçlü olmak demek,
güçsüzlüklerini saklayabilme becerisi miydi? Fakat güçsüzlükleri kendi içerisinde
gizlemek mi güç sayılırdı yoksa onları dışa vurarak birer birer yok etmek mi? Yol da
bunun en güzel öğreticisiydi. İnsan herkesten kaçabilirdi, herkesten uzaklaşabilirdi
ama bütün iyilik ve kötülüklerinin tek şahidi olan kendi benliğinden kaçamazdı. Bir
şeyler üzerinde kat etmenin zor olduğu bir dünyada, her ne olursa olsun
ilerleyebilmek yola has bir yücelikti. Yolda bütün güçler ve bütün güçsüzlükler aynı
anda var oluyordu ve insan bütün bir hüznün, bütün bir neşenin ve bütün bir
gökyüzünün birleşiminde kendini bulmaya koyuluyordu. Hepsini öğrenerek ve
hepsinden yararlanarak...
60'larda başlayan bir hikaye çöle uzanıyor bir hayal çekmecesi ile... Bütün hayaller
İstanbul'a uğruyor sonra memlekete, sonra Novi Sad'a, Paris'e ve Cadiz'e, en
sonunda ise Casablanca ile asıl yuvasına doğru yol alıyor. Bütün hayaller bir bulut olup yükseliyor Sahra'nın tepesine, hayat buluyor.
Bir hayal çekmecesi içerisinde atlas barındırıyor, Ali ve Yılmaz'ı içeren, hiç kimseyi
ve herkesi içeren bir atlas...
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.