9786057531483
614633
https://www.hesapli24.com/eski-saat
Eski Saat
11.31
"Falih Rıfkı Atay'ın sürükleyici, zengin muhtevalı, zıt görünüm
ve olaylara dayanarak tezlerini savunan bir üslubu vardır.”
Prof. Dr. İlber ORTAYLI
İlk yazım 1910'da çıktı. 1914'e kadar Servet-i Fünun kalıplarında
taklit nesir döktüm. Top oynar gibi kelime oynadım. Bir sevdiğim
öldüğü zaman, nasıl yazacağımı düşünürdüm. Bütün hırsım, ismimi
gazete sayfalarına geçirebilmekten ibaretti.
Kitabıma bu çıkartmalardan hiçbirini almadım.
Kafam 1914'te uyandı. Bir iki sene yazımı fikirleştirmeye uğraştım.
Ancak 1918'e doğru kendimi bulabildim.
O zaman da bozgun ve inkıraz geldi çattı.
İmparatorluk bir kerpiç, bir çardak, bir çadır gibi çöktü. İhtiraslı,
fakat şaşalamış, vurulmuş bir genç böyle bir kaos içinde acı ve
usançtan başka ne ses çıkarabilir?
Kitabın başında bu yazıları bulacaksınız.
Mütarekenin ilk yılında, ben de, sihirden, tılsımdan başka bir şey
beklemiyordum. Akşam'daki ilk yazılarım, Bab-ı Âli Caddesi'nin
ahlak ve ruh çirkefi içinde birtakım sızlanışlardır.
Kitabın ortalarına doğru bunları okuyacaksınız.
Anadolu'dan Mustafa Kemal'in sesi geldiği zaman, o zaman,
kalbim doğrulup kalktı. Kuru dala yeniden özsu yürüdü; tomurcuk
kurusu üzerinde kırmızı gül açtı.
Akşam'ın üçüncü sayfasının baş sütununu siper gibi kazıp içine
yerleştim. Hainlik, tehlike, ıstırap, korku, orada göğüs göğüse bir
kavganın bütün acılarını tattım; yalnız bir acı nedir bilmem:
Ümitsizlik duymadım.
Günün fıkraları onlardır.
Sonra ne geliyor? Zafer ve sevinç... 1917'de ihtiyardım; 1922'de
ilk gençliğe kavuştum.
Ve genç ölmeye, yirmi beş yaşımı ölüm dakikasına kadar dinç,
gürbüz ve temiz götürmeye yemin ettim.
Kitabın son yazılarında işte bu ant vardır.
"Falih Rıfkı Atay'ın sürükleyici, zengin muhtevalı, zıt görünüm
ve olaylara dayanarak tezlerini savunan bir üslubu vardır.”
Prof. Dr. İlber ORTAYLI
İlk yazım 1910'da çıktı. 1914'e kadar Servet-i Fünun kalıplarında
taklit nesir döktüm. Top oynar gibi kelime oynadım. Bir sevdiğim
öldüğü zaman, nasıl yazacağımı düşünürdüm. Bütün hırsım, ismimi
gazete sayfalarına geçirebilmekten ibaretti.
Kitabıma bu çıkartmalardan hiçbirini almadım.
Kafam 1914'te uyandı. Bir iki sene yazımı fikirleştirmeye uğraştım.
Ancak 1918'e doğru kendimi bulabildim.
O zaman da bozgun ve inkıraz geldi çattı.
İmparatorluk bir kerpiç, bir çardak, bir çadır gibi çöktü. İhtiraslı,
fakat şaşalamış, vurulmuş bir genç böyle bir kaos içinde acı ve
usançtan başka ne ses çıkarabilir?
Kitabın başında bu yazıları bulacaksınız.
Mütarekenin ilk yılında, ben de, sihirden, tılsımdan başka bir şey
beklemiyordum. Akşam'daki ilk yazılarım, Bab-ı Âli Caddesi'nin
ahlak ve ruh çirkefi içinde birtakım sızlanışlardır.
Kitabın ortalarına doğru bunları okuyacaksınız.
Anadolu'dan Mustafa Kemal'in sesi geldiği zaman, o zaman,
kalbim doğrulup kalktı. Kuru dala yeniden özsu yürüdü; tomurcuk
kurusu üzerinde kırmızı gül açtı.
Akşam'ın üçüncü sayfasının baş sütununu siper gibi kazıp içine
yerleştim. Hainlik, tehlike, ıstırap, korku, orada göğüs göğüse bir
kavganın bütün acılarını tattım; yalnız bir acı nedir bilmem:
Ümitsizlik duymadım.
Günün fıkraları onlardır.
Sonra ne geliyor? Zafer ve sevinç... 1917'de ihtiyardım; 1922'de
ilk gençliğe kavuştum.
Ve genç ölmeye, yirmi beş yaşımı ölüm dakikasına kadar dinç,
gürbüz ve temiz götürmeye yemin ettim.
Kitabın son yazılarında işte bu ant vardır.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.