9789755395272
396367
https://www.hesapli24.com/felsefe-sahnesi
Felsefe Sahnesi
15.73
Felsefe Sahnesi, daha çok Foucaultnun 1960lar ile 1970lerin başında kaleme al-dığı yazılar ve yaptığı söyleşileri kapsıyor. Bu dönemde Foucault sadece Fransanın değil, tüm Batı entelektüel dünyasının gündemine oturmuş ve özellikle incelemele-rinde kullandığı araştırma ve kavramsallaştırma yöntemleri üzerine hararetli bir tartışma yaratmıştı. Foucaultnun arkeoloji adını verdiği çalışmalarının aslında bir tür yapısalcılık olduğunu ve tarih boyutunu dışarıda bıraktığını öne süren bir eleştiri çizgisi, genel anlamda yapısalcılık eleştirileriyle bütünleşmişti. Felsefe Sahnesini oluşturan metinlerin önemli bir kısmı bu tür eleştirilere kapsamlı bir cevap niteliği taşıyor. Yapısalcılık kavramının içeriğini, özellikle de tarihle ilişkisini ayrıntılı olarak tartışan Foucault, bir yandan bu akımın başlangıçta sadece belli bir tür tarih anlayışını reddettiğini; bir yandan da tanımlamayı giderek güç kılacak bir biçimde genişleyen ve çeşitlenen bir düşünme ve analiz biçimine dönüştüğünü, tam da bu yüzden yapısalcı kavramı altında sınıflandırılan düşünürlerde pek az ortak yan bulunabileceğini vurguluyor. Benzeri bir tepkiyi daha sonraki yıllarda kendi düşüncesinin postmodern ya da postyapısalcı olarak tanımlanmasına karşı da gös-teren Foucault, tıpkı yapısalcılık gibi bu kavramların da kesin olarak tanımlanabi-leceğine inanmadığını dile getiriyor ve bu tür sınıflandırmaları reddediyor.
Felsefe Sahnesini önemli kılan nedenlerden biri de Foucaultnun düşünce çizgisinin izlediği yolla ilgili birtakım kalıplaşmış yorumları kırabilecek ipuçları vermesi. Bu çizgide önemli kırılmalar olduğu ve her biri yeni bir dönem başlatan söz konusu kırılmaların sadece düşünürün kullandığı yöntemde değil, seçtiği araştırma alanları ile temel felsefi sorular karşısında benimsediği tutumda da belirginleştiği görüşü sıkça dile getirilir. Oysa Felsefe Sahnesinde yer alan ve Foucaultnun düşüncesindeki derin bir sürekliliğe işaret eden bazı metinler bu görüşü kuşkuyla karşılamayı gerektiriyor.
Felsefe Sahnesi sadece Foucaultyu değil, Foucault üzerinde etkili olmuş entelektüel isim ve akımları tartışmak için de zengin bir birikim sunuyor. Foucaultnun özellikle yorumbilgisi çerçevesinde Nietzsche, Freud ve Marxı; Jean Hyppolite üzerine yazar-ken Kant ve Hegeli; soybilimi tarif ederken Nietzscheyi; Georges Canguilhemi ta-nıtırken yine Nietzscheden Frankfurt Okuluna uzanan yoğun bir geleneği; Cassirer üzerine yazısında yeni-Kantçılığı ve nihayet yirminci yüzyıla damgasını vuracak dü-şünür olarak gördüğü çağdaşı Deleuzeü tartıştığı yazıları, felsefe pratiğine hem içeriden hem dışarıdan bakabilen ve eleştirel geleneği büyük bir ustalıkla beklen-medik noktalara götüren metinler.
Felsefe Sahnesi, daha çok Foucaultnun 1960lar ile 1970lerin başında kaleme al-dığı yazılar ve yaptığı söyleşileri kapsıyor. Bu dönemde Foucault sadece Fransanın değil, tüm Batı entelektüel dünyasının gündemine oturmuş ve özellikle incelemele-rinde kullandığı araştırma ve kavramsallaştırma yöntemleri üzerine hararetli bir tartışma yaratmıştı. Foucaultnun arkeoloji adını verdiği çalışmalarının aslında bir tür yapısalcılık olduğunu ve tarih boyutunu dışarıda bıraktığını öne süren bir eleştiri çizgisi, genel anlamda yapısalcılık eleştirileriyle bütünleşmişti. Felsefe Sahnesini oluşturan metinlerin önemli bir kısmı bu tür eleştirilere kapsamlı bir cevap niteliği taşıyor. Yapısalcılık kavramının içeriğini, özellikle de tarihle ilişkisini ayrıntılı olarak tartışan Foucault, bir yandan bu akımın başlangıçta sadece belli bir tür tarih anlayışını reddettiğini; bir yandan da tanımlamayı giderek güç kılacak bir biçimde genişleyen ve çeşitlenen bir düşünme ve analiz biçimine dönüştüğünü, tam da bu yüzden yapısalcı kavramı altında sınıflandırılan düşünürlerde pek az ortak yan bulunabileceğini vurguluyor. Benzeri bir tepkiyi daha sonraki yıllarda kendi düşüncesinin postmodern ya da postyapısalcı olarak tanımlanmasına karşı da gös-teren Foucault, tıpkı yapısalcılık gibi bu kavramların da kesin olarak tanımlanabi-leceğine inanmadığını dile getiriyor ve bu tür sınıflandırmaları reddediyor.
Felsefe Sahnesini önemli kılan nedenlerden biri de Foucaultnun düşünce çizgisinin izlediği yolla ilgili birtakım kalıplaşmış yorumları kırabilecek ipuçları vermesi. Bu çizgide önemli kırılmalar olduğu ve her biri yeni bir dönem başlatan söz konusu kırılmaların sadece düşünürün kullandığı yöntemde değil, seçtiği araştırma alanları ile temel felsefi sorular karşısında benimsediği tutumda da belirginleştiği görüşü sıkça dile getirilir. Oysa Felsefe Sahnesinde yer alan ve Foucaultnun düşüncesindeki derin bir sürekliliğe işaret eden bazı metinler bu görüşü kuşkuyla karşılamayı gerektiriyor.
Felsefe Sahnesi sadece Foucaultyu değil, Foucault üzerinde etkili olmuş entelektüel isim ve akımları tartışmak için de zengin bir birikim sunuyor. Foucaultnun özellikle yorumbilgisi çerçevesinde Nietzsche, Freud ve Marxı; Jean Hyppolite üzerine yazar-ken Kant ve Hegeli; soybilimi tarif ederken Nietzscheyi; Georges Canguilhemi ta-nıtırken yine Nietzscheden Frankfurt Okuluna uzanan yoğun bir geleneği; Cassirer üzerine yazısında yeni-Kantçılığı ve nihayet yirminci yüzyıla damgasını vuracak dü-şünür olarak gördüğü çağdaşı Deleuzeü tartıştığı yazıları, felsefe pratiğine hem içeriden hem dışarıdan bakabilen ve eleştirel geleneği büyük bir ustalıkla beklen-medik noktalara götüren metinler.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.