9786257920377
790551
https://www.hesapli24.com/goc-mevsimi-1
Göç Mevsimi
11.64
Duygularım karmakarışıktı, biraz daha dolaşayım dedim kendi kendime. Avlunun hemen kenarlarında inci boncuk, takı satan satıcılar vardı. Onların tezgâhlarını dolaşmaya başladım. Beğendiğim şeyler var mı? Diye bakıyordum. Aslında alacak değildim çünkü param çok az kalmıştı. İdare etmem gerekiyordu bu bilinçle dolaşmaya devam ettim. Bu arada saatte on ikiyi geçmişti, bir ara önünde durduğum tezgâhta bir yüzük gördüm. İri kırmızı taşlı, fiyatı etiketinde yazıyordu, yirmi lira, alıp parmağıma taktım. Tam da benim parmağıma göreymiş ölçüsü diye düşündüm. Çok güzel görünüyordu, boynumdaki fularla harika uyum sağlamış, sanki elimin sarılığı gitmiş parmaklarıma can gelmiş, kan gelmişti. Sonra sağa sola baktım, içimden seni alamam dedim, almamalıyım diye ekledim. Yüzüğü parmağımdan tam çıkartıyordum ki birisi bana “Gökçe!" diye seslendi "Gökçe!"
Sesin geldiği yönü dalgın olduğumdan tam hatırlayamadığım için, sağıma soluma baktım. Acaba bu tanıdık ta kim? Her halde mahalleden biri diye düşündüm. Görünürlerde tanıdık kimse yoktu. Sonra tekrar yüzüğü parmağımdan çıkartmaya yeltendim.
Aynı ses tekrar “Gökçe” dedi.
“Pardon bana kim seslendi?” dedim yavaş bir sesle, yine etrafıma baktım. Yüzüğü çıkartıp avuçlarımın içine almıştım. Sonra bana iki yada üç adım uzaktan yaklaşan, uzun boylu saçlarının neredeyse tamamı beyazlaşmış ama yüz hatları hala düzgün gülümseyen biri!. Önce biraz aşina geldi ama tam olarak kim olduğunu hatırlayamadım. Sonra gözlerimi, bedeninden ve yüzünden gözlerine çevirdim. Acaba bana doğrumu yoksa yanımdakilerden birine doğrumu geliyordu? Gözlerine baktığımda simsiyah derin iki kuyu gibi gözlerle karşılaştım. Evet suyu kurumuş derin ve siyah iki kuyu, tam karşımda bana bakıyor ve gülmeye çalışıyordu.
Duygularım karmakarışıktı, biraz daha dolaşayım dedim kendi kendime. Avlunun hemen kenarlarında inci boncuk, takı satan satıcılar vardı. Onların tezgâhlarını dolaşmaya başladım. Beğendiğim şeyler var mı? Diye bakıyordum. Aslında alacak değildim çünkü param çok az kalmıştı. İdare etmem gerekiyordu bu bilinçle dolaşmaya devam ettim. Bu arada saatte on ikiyi geçmişti, bir ara önünde durduğum tezgâhta bir yüzük gördüm. İri kırmızı taşlı, fiyatı etiketinde yazıyordu, yirmi lira, alıp parmağıma taktım. Tam da benim parmağıma göreymiş ölçüsü diye düşündüm. Çok güzel görünüyordu, boynumdaki fularla harika uyum sağlamış, sanki elimin sarılığı gitmiş parmaklarıma can gelmiş, kan gelmişti. Sonra sağa sola baktım, içimden seni alamam dedim, almamalıyım diye ekledim. Yüzüğü parmağımdan tam çıkartıyordum ki birisi bana “Gökçe!" diye seslendi "Gökçe!"
Sesin geldiği yönü dalgın olduğumdan tam hatırlayamadığım için, sağıma soluma baktım. Acaba bu tanıdık ta kim? Her halde mahalleden biri diye düşündüm. Görünürlerde tanıdık kimse yoktu. Sonra tekrar yüzüğü parmağımdan çıkartmaya yeltendim.
Aynı ses tekrar “Gökçe” dedi.
“Pardon bana kim seslendi?” dedim yavaş bir sesle, yine etrafıma baktım. Yüzüğü çıkartıp avuçlarımın içine almıştım. Sonra bana iki yada üç adım uzaktan yaklaşan, uzun boylu saçlarının neredeyse tamamı beyazlaşmış ama yüz hatları hala düzgün gülümseyen biri!. Önce biraz aşina geldi ama tam olarak kim olduğunu hatırlayamadım. Sonra gözlerimi, bedeninden ve yüzünden gözlerine çevirdim. Acaba bana doğrumu yoksa yanımdakilerden birine doğrumu geliyordu? Gözlerine baktığımda simsiyah derin iki kuyu gibi gözlerle karşılaştım. Evet suyu kurumuş derin ve siyah iki kuyu, tam karşımda bana bakıyor ve gülmeye çalışıyordu.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.