9786057223784
768531
https://www.hesapli24.com/gostergebilim-dil-kultur-ceviri-arastirmalari
Göstergebilim - Dil, Kültür, Çeviri Araştırmaları
11.04
Canlının doğasındaki biriktirme meylinin insana has en güzel temsili olan kültür; bireyin maziden atiye işlediği her
türden değer, inanç, gelenek, sanat, tavır ve diğer tüm üretim ögelerini içinde barındıran evrensel bir mirastır. İnsanın
yaradılışı ve hayat tecrübesinden gelen bu kavramları bir yandan yüceltirken öte yandan gelecek kuşaklara taşıyan dil ise
hem kültürden ayrı düşünülemeyecek bir yaratım alanı hem de bu üretimi çeşitli kod ve göstergelerle kayıt altına alan bir
belleği temsil eder. Çağdaş dilbilimin en tanınır araştırmacılarından olan Amerikalı bilim insanı Steven Pinker'a göre
genetik bir içgüdü olarak tanımlanabilecek dil kognitif ve devinimsel beceri temelli eylemlerinde muhakkak ki belirli bir
zamana yani öğrenme sürecine ihtiyaç duyar. Süreç içinde kimliksel ve toplumsal farklılıklarla kişileri ve onların
oluşturduğu toplumu diğer toplumlardan ayırt edilebilir kılan dil, bu işlevini sürekli ürettiği, bozduğu, bozguna uğrattığı,
yıktığı ardından yeniden var ederek bir daha parçaladığı göstergeler üzerinden kazanır.
Belirli bir amaç ya da duruma işaret etmek için kullanılan göstergelerin doğurduğu kişilerarası iletişimle yinelenerek
yeni anlamlar kazanan çeşitli işaretlerin; kelimeler, mimikler, jestler, semboller, resimler ve daha birçok farklı uyarıcı
aracılığıyla meydana getirdiği dili her yönüyle inceleyen dilbilimin bir araştırma alanı olan semiyotik, yani göstergebilim, bu
işaretlerin nasıl kullanıldığı ve ne şekilde anlaşılacağı üzerine gramatikal, kültürel, sanatsal, sosyolojik ve psikolojik
çözümlemeleri barındıran derli toplu bir sosyal okuma yapar. Bu okuyuşun ilk icracısı XX. yüzyılın başlarında yapısalcı
dilbilim ekolünün öne çıkan isimlerinden olan İsviçreli Ferdinand de Saussure'dür (1857-1913). Saussure'e göre bir işaretsistemi olarak işleyen dilin sahip olduğu kelimelerin kendileri ve anlamları arasında doğrudan bir bağlantı yoktur. Kelimeler
ancak onları kullanacak kişiler ve toplumsal anlaşmalar üzerinden anlam kazanabilen bu sebeple de konuşurlarından bir tür
hazır bulunuşluk bekleyen sembol parçalarıdır. Dilin yanı sıra resim, grafik, müzik, mimari, moda gibi çeşitli duysal işaret
sistemleriyle de ilgilenen göstergebilim bu sistemlerin ne şekilde kullanılıp yorumlanabileceği sorusu üzerine düşünürken
söylem analizi, yapısal analiz, semantik analiz, pragmatik ve kognitif analiz gibi yöntemleri kullanır. Alanyazınına Saussure
ile eşzamanlı katkıda bulunan Amerikalı filozof Charles Sander Peirce (1839-1914) başta olmak üzere 1960'lı yıllarda
çalışmalarını sürdüren Louis Hjelmslev (1899-1965), Roland Barthes (1915-1980), Claude Lévi-Strauss (1908-2009), Julia
Kristeva (1941), Christian Metz (1931-1993), Algirdas J. Greimas (1917-1992) ve Jean Baudrillard (1929-2007) gibi
çalışmacılar Saussare ve Avrupa çizgisini sürdürürken; Charles W. Morris (1901-1979), Ivor A. Richards (1893-1979),
Charles K. Ogden (1889-1957), Umberto Eco (1932-2016) ve Thomas Sebeok (1920-2001) gibi isimler ise Pierce etkisiyle
Amerikan çizgisini sürdürerek göstergebilimi bağımsız bir bilim dalı haline getirir.
Göstergebilimin inşasında önemli rol oynayan Rus Biçimcileri de çalışma içerisinde özellikle yer bulmaktadır.
Çağdaş göstergebilime nazım ve nesir türündeki edebi ürünlerin çözümlemeleriyle katkıda bulunan Rus Biçimcilerin
anlamca en yüksek noktaya varabilme arzusu, dönemin Rusya'sı için Sembolizm'in ardından yeni bir sanatsal heyecanın da
doğmasına sebep olur. Vladimir Propp'un (1895-1970) Morfologiya Skazki adlı eseriyle Rus halk masalları üzerinden
kaleme aldığı göstergebilimsel inceleme, Roman Jacobson'un (1896-1982) çalışmalarında kendisini dilsel işlevler kuramıyla
var eder. Mihail Bahtin'in (1895-1975) incelemelerinde felsefi bir altyapıyla yazım alanı bulan bu bakış, Viktor Şklovski'in
(1893-1984) edebiyatı yabancılaşma kavramı üzerinden yeniden okuyabilmesine fırsat tanır. Yuri Lotman'ın (1922-1993)
sinema ve tiyatro incelemelerinde semiyotik bir estetik eleştirisine evrilen göstergebilim çalışmalarına 1962 yılında Tartu ve
Moskova Üniversite'sinde çalışan Yuri Lotman, Boris Uspenski (1937), Mihail Gasparov (1935-2005), Ivan Steblin-
Kamenski (1945-2018), Vyaçeslav Ivanov (1929-2017), Vladimir Toporov (1928-2005) gibi bilim insanlarının öncülüğünde
kurumsal bir kimlik kazandırılır. Bu gayeyle kurulan Tartu-Moskova Okulu çok katmanlı bir kültür analizi için semiyotik
teoriyle örtüşen özgün bir yöntem geliştirerek ilgili alandaki araştırmaları meraklılarıyla buluşturan Sign Systems Studies adlı
dergiyi 1964 yılında yayıma hazırlar. 1960'lı ve 1970'li yıllarda yapısalcı bir duruş sergileyen bu akademisyenlerin Rus
Biçimciliğine olan eğilimleri 1980'li yıllarda yerini post-yapısalcı bir yaklaşıma bırakır.
Avrupa içlerinden Amerika ve Rusya'ya oradansa tüm dünyaya yayılan göstergebilimin araştırma evreninin, bir süre
sonra olması gerektiği gibi diğer dünya dillerini kapsar hale gelmesi, kimi araştırmacıların göstergebilim ve çeviri bilim
arasındaki ilişkiyi çalışmalarının odağına almalarına sebep olur. Bir süreç olarak çeviri eyleminin ve çevirmenin ele aldıkları
kaynak esere, yalnızca dilin işaret sistemleri üzerinden değil her türden sosyal gösterge aktarımı üzerinden yaklaşma
mecburiyeti; kaynaktan aktarılan ussal örüntünün mümkün olan en doğru ve anlamlı biçimde yeniden yazılabilmesine imkân
sağlar. Söz konusu yeniden yazımla kaynağın, tercümanın, okuyucunun ve araştırmacının yaratma zamanını sıfırlayan
göstergebilim; yıkarken yapmaya, sıfırken çokluğa, kendiyken öteki olabilmeye ve tüm bu kaostan yeni evrenler yaratmaya
muktedir, çığlığa yakın bir fısıltı olarak varlığını şu şekilde sürdürür:
Canlının doğasındaki biriktirme meylinin insana has en güzel temsili olan kültür; bireyin maziden atiye işlediği her
türden değer, inanç, gelenek, sanat, tavır ve diğer tüm üretim ögelerini içinde barındıran evrensel bir mirastır. İnsanın
yaradılışı ve hayat tecrübesinden gelen bu kavramları bir yandan yüceltirken öte yandan gelecek kuşaklara taşıyan dil ise
hem kültürden ayrı düşünülemeyecek bir yaratım alanı hem de bu üretimi çeşitli kod ve göstergelerle kayıt altına alan bir
belleği temsil eder. Çağdaş dilbilimin en tanınır araştırmacılarından olan Amerikalı bilim insanı Steven Pinker'a göre
genetik bir içgüdü olarak tanımlanabilecek dil kognitif ve devinimsel beceri temelli eylemlerinde muhakkak ki belirli bir
zamana yani öğrenme sürecine ihtiyaç duyar. Süreç içinde kimliksel ve toplumsal farklılıklarla kişileri ve onların
oluşturduğu toplumu diğer toplumlardan ayırt edilebilir kılan dil, bu işlevini sürekli ürettiği, bozduğu, bozguna uğrattığı,
yıktığı ardından yeniden var ederek bir daha parçaladığı göstergeler üzerinden kazanır.
Belirli bir amaç ya da duruma işaret etmek için kullanılan göstergelerin doğurduğu kişilerarası iletişimle yinelenerek
yeni anlamlar kazanan çeşitli işaretlerin; kelimeler, mimikler, jestler, semboller, resimler ve daha birçok farklı uyarıcı
aracılığıyla meydana getirdiği dili her yönüyle inceleyen dilbilimin bir araştırma alanı olan semiyotik, yani göstergebilim, bu
işaretlerin nasıl kullanıldığı ve ne şekilde anlaşılacağı üzerine gramatikal, kültürel, sanatsal, sosyolojik ve psikolojik
çözümlemeleri barındıran derli toplu bir sosyal okuma yapar. Bu okuyuşun ilk icracısı XX. yüzyılın başlarında yapısalcı
dilbilim ekolünün öne çıkan isimlerinden olan İsviçreli Ferdinand de Saussure'dür (1857-1913). Saussure'e göre bir işaretsistemi olarak işleyen dilin sahip olduğu kelimelerin kendileri ve anlamları arasında doğrudan bir bağlantı yoktur. Kelimeler
ancak onları kullanacak kişiler ve toplumsal anlaşmalar üzerinden anlam kazanabilen bu sebeple de konuşurlarından bir tür
hazır bulunuşluk bekleyen sembol parçalarıdır. Dilin yanı sıra resim, grafik, müzik, mimari, moda gibi çeşitli duysal işaret
sistemleriyle de ilgilenen göstergebilim bu sistemlerin ne şekilde kullanılıp yorumlanabileceği sorusu üzerine düşünürken
söylem analizi, yapısal analiz, semantik analiz, pragmatik ve kognitif analiz gibi yöntemleri kullanır. Alanyazınına Saussure
ile eşzamanlı katkıda bulunan Amerikalı filozof Charles Sander Peirce (1839-1914) başta olmak üzere 1960'lı yıllarda
çalışmalarını sürdüren Louis Hjelmslev (1899-1965), Roland Barthes (1915-1980), Claude Lévi-Strauss (1908-2009), Julia
Kristeva (1941), Christian Metz (1931-1993), Algirdas J. Greimas (1917-1992) ve Jean Baudrillard (1929-2007) gibi
çalışmacılar Saussare ve Avrupa çizgisini sürdürürken; Charles W. Morris (1901-1979), Ivor A. Richards (1893-1979),
Charles K. Ogden (1889-1957), Umberto Eco (1932-2016) ve Thomas Sebeok (1920-2001) gibi isimler ise Pierce etkisiyle
Amerikan çizgisini sürdürerek göstergebilimi bağımsız bir bilim dalı haline getirir.
Göstergebilimin inşasında önemli rol oynayan Rus Biçimcileri de çalışma içerisinde özellikle yer bulmaktadır.
Çağdaş göstergebilime nazım ve nesir türündeki edebi ürünlerin çözümlemeleriyle katkıda bulunan Rus Biçimcilerin
anlamca en yüksek noktaya varabilme arzusu, dönemin Rusya'sı için Sembolizm'in ardından yeni bir sanatsal heyecanın da
doğmasına sebep olur. Vladimir Propp'un (1895-1970) Morfologiya Skazki adlı eseriyle Rus halk masalları üzerinden
kaleme aldığı göstergebilimsel inceleme, Roman Jacobson'un (1896-1982) çalışmalarında kendisini dilsel işlevler kuramıyla
var eder. Mihail Bahtin'in (1895-1975) incelemelerinde felsefi bir altyapıyla yazım alanı bulan bu bakış, Viktor Şklovski'in
(1893-1984) edebiyatı yabancılaşma kavramı üzerinden yeniden okuyabilmesine fırsat tanır. Yuri Lotman'ın (1922-1993)
sinema ve tiyatro incelemelerinde semiyotik bir estetik eleştirisine evrilen göstergebilim çalışmalarına 1962 yılında Tartu ve
Moskova Üniversite'sinde çalışan Yuri Lotman, Boris Uspenski (1937), Mihail Gasparov (1935-2005), Ivan Steblin-
Kamenski (1945-2018), Vyaçeslav Ivanov (1929-2017), Vladimir Toporov (1928-2005) gibi bilim insanlarının öncülüğünde
kurumsal bir kimlik kazandırılır. Bu gayeyle kurulan Tartu-Moskova Okulu çok katmanlı bir kültür analizi için semiyotik
teoriyle örtüşen özgün bir yöntem geliştirerek ilgili alandaki araştırmaları meraklılarıyla buluşturan Sign Systems Studies adlı
dergiyi 1964 yılında yayıma hazırlar. 1960'lı ve 1970'li yıllarda yapısalcı bir duruş sergileyen bu akademisyenlerin Rus
Biçimciliğine olan eğilimleri 1980'li yıllarda yerini post-yapısalcı bir yaklaşıma bırakır.
Avrupa içlerinden Amerika ve Rusya'ya oradansa tüm dünyaya yayılan göstergebilimin araştırma evreninin, bir süre
sonra olması gerektiği gibi diğer dünya dillerini kapsar hale gelmesi, kimi araştırmacıların göstergebilim ve çeviri bilim
arasındaki ilişkiyi çalışmalarının odağına almalarına sebep olur. Bir süreç olarak çeviri eyleminin ve çevirmenin ele aldıkları
kaynak esere, yalnızca dilin işaret sistemleri üzerinden değil her türden sosyal gösterge aktarımı üzerinden yaklaşma
mecburiyeti; kaynaktan aktarılan ussal örüntünün mümkün olan en doğru ve anlamlı biçimde yeniden yazılabilmesine imkân
sağlar. Söz konusu yeniden yazımla kaynağın, tercümanın, okuyucunun ve araştırmacının yaratma zamanını sıfırlayan
göstergebilim; yıkarken yapmaya, sıfırken çokluğa, kendiyken öteki olabilmeye ve tüm bu kaostan yeni evrenler yaratmaya
muktedir, çığlığa yakın bir fısıltı olarak varlığını şu şekilde sürdürür:
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.