9786055888121
389444
https://www.hesapli24.com/gunluk-anilar-ve-mektuplar-ve-sonrasinda-yazilanlar
Günlük Anılar ve Mektuplar; ve Sonrasında Yazılanlar ve Sonrasında Yazılanlar
10.68
Bu kitap öğretmen, anne, eş, arkadaş ve her zaman devrimci Sabriye Çağırıcı'nın, günlükleri, mektupları ve hakkında yazılmış yazılardan oluşuyor.
Sabriye Çağırıcı yaşamı boyunca Akhisar TÖB-DER Şube Başkanlığı yapmış, Eğit-Der kuruluş çalışmalarına katılmış, Kdz. Ereğli'de öğretmenlik yaptığı sırada İnsan Hakları Derneği'nin kuruluşuna emek vermiş, Eğit-Sen ve Eğitim-İş'in birleşme süreçlerine aktif olarak katılmıştı. Yaşamının son yılları, 1996 yılında yakalandığı akciğer kanserine karşı mücadele ile geçen Çağırıcı, 16 Haziran 2000 yılında aramızdan ayrıldı.
Vecihi Timuroğlunun önsözünden
Sabriye, tüm yaşamında, yaşamla boy ölçüşmeyi, faşist düşüncelerle savaşım cesaretini anlığında ve eyleminde göstermiş bir yoldaşımızdır. Onu anlatırken, geçmiş zaman kiplerini kullanmak istemiyorum. Ne ki, kimi zaman, zorunlu olarak kullandım bu kipleri. Ancak, Sabriye her zaman bizimle birlikte savaşan, acımıza, kıvancımıza ortak olan biri olarak kalacaktır. Onu anlatanlar, geniş zaman kipi kullanmak zorundadır. O, kanserle de, bu cesaretiyle savaştı. Elinizdeki kitabı okuduğunuzda, onun hakkında doğru düşündüğümü göreceksiniz. O, yaşamın anlamını sömürüye karşı savaşım olarak algılardı. Bize kalıtı, işte budur.
Oğlu Ural Çağırıcının Önsözünden
() Onun özellikle kendi kuşağına karşı sorumluluğunun bir sonucudur elinizdeki bu kitap. Mücadelenin yükselişi ile kişisel bencilliğini kırıp ruhunu/bilincini özgürleştirmiş, insanca yaşamanın, karşılıksız dayanışmanın tadına varmış bir kuşağın, en çalışkan üyelerindendi o. () Darbe sonrası, o kocaman çevremiz, bir anda bir avuç çok yakın dosta indi. İnsanlar korkuyla sindiler. O dönemin koşulları anneme, Türk solunun sekter dar kalıplarını kırdırdı. Hangi örgütten, ne düzeyde olursa olsun, dayanışmayı hak etmiş, dost olunabilecek kozmopolit bir çevre ördü kendisine. Bu çevreyi koruyup gözeterek, kendisini var edebilmeyi sürdürdü ve onca örgütlü çevreden farklı olarak, hatta tam tersine, o yenilmemeyi birey olarak başardı. Fırtınaya dayanmayı bildi ve havanın sakinleşmeye, ortalığın biraz normalleşmeye başlamasıyla da, doğrudan, hiç tereddütsüz, en önde atıldı. Ama bu sefer mevcut örgütlerin hepsinin dışında; üstelik yaşadığı bölgede kendisi ana çekim kaynağının odağı olarak. Çok zor bir var oluştu bu. Kendi kuşağından cepheden kaçmayı yiğitliğe yediremeyenlerin, ağır yenilgi psikozu altında, sadece bir korkuluk misali yer tuttuğu saflarda, o ilk günkü heyecanını koruyan delişmen bir ruhtu. ()
Sabriye Çağırıcı'nın oğluna mektubundan
Sonuç olarak ben, bunları suya yazmıyorum. (...) Okumuş bir kadın olarak birikimimi sergilemek, sağaltımım sırasında ruh sağlığımı korumak için yazdığımı sanmayın. Para kazanmak için yazdığımı da. (...) Ama, elbette bir amacım var. Bir anlamda yaşamı yazıyorum ve yaşıyorum. Benimle birlikte çevremde şehrimde, ülkemde yaşayanları, yaşanmışları daha yenilere yansıtıyorum. Nasıl bir yerde, konumda yaşadıklarının -kendim de dahil- bilincinde olmalarını istiyorum. Görünenin daha içini, derinini göstermek istiyorum. Anlatırsam, sadece birkaç kişiye eriştiğimi görüyorum. Ki onların en azından bir kısmı, zaten benim gibi yaşıyor, düşünüyor. (...) Ben bu kişilerin sayısını çoğaltmak istiyorum. Böyle bir derdim var. Yaşadığım mekânı boş yere doldurmak, zamanı boşuna harcamak, oksijeni boşuna tüketmek istemiyorum. (...) Şimdiye kadar belirli yaş grubu için bir şeyler öğretiyordum. Şimdi, halkımın öğretmeniyim. Daha geniş bir kitleye erişmek, örnek olmak, bir şeyleri paylaşmak istiyorum. Hep vermiyorum, alıyorum da; öğrenip değişiyorum ve değiştiriyorum da. Ne bencilim değil mi? Adeta, öldükten sonra da yaşamak istiyorum.
Bu kitap öğretmen, anne, eş, arkadaş ve her zaman devrimci Sabriye Çağırıcı'nın, günlükleri, mektupları ve hakkında yazılmış yazılardan oluşuyor.
Sabriye Çağırıcı yaşamı boyunca Akhisar TÖB-DER Şube Başkanlığı yapmış, Eğit-Der kuruluş çalışmalarına katılmış, Kdz. Ereğli'de öğretmenlik yaptığı sırada İnsan Hakları Derneği'nin kuruluşuna emek vermiş, Eğit-Sen ve Eğitim-İş'in birleşme süreçlerine aktif olarak katılmıştı. Yaşamının son yılları, 1996 yılında yakalandığı akciğer kanserine karşı mücadele ile geçen Çağırıcı, 16 Haziran 2000 yılında aramızdan ayrıldı.
Vecihi Timuroğlunun önsözünden
Sabriye, tüm yaşamında, yaşamla boy ölçüşmeyi, faşist düşüncelerle savaşım cesaretini anlığında ve eyleminde göstermiş bir yoldaşımızdır. Onu anlatırken, geçmiş zaman kiplerini kullanmak istemiyorum. Ne ki, kimi zaman, zorunlu olarak kullandım bu kipleri. Ancak, Sabriye her zaman bizimle birlikte savaşan, acımıza, kıvancımıza ortak olan biri olarak kalacaktır. Onu anlatanlar, geniş zaman kipi kullanmak zorundadır. O, kanserle de, bu cesaretiyle savaştı. Elinizdeki kitabı okuduğunuzda, onun hakkında doğru düşündüğümü göreceksiniz. O, yaşamın anlamını sömürüye karşı savaşım olarak algılardı. Bize kalıtı, işte budur.
Oğlu Ural Çağırıcının Önsözünden
() Onun özellikle kendi kuşağına karşı sorumluluğunun bir sonucudur elinizdeki bu kitap. Mücadelenin yükselişi ile kişisel bencilliğini kırıp ruhunu/bilincini özgürleştirmiş, insanca yaşamanın, karşılıksız dayanışmanın tadına varmış bir kuşağın, en çalışkan üyelerindendi o. () Darbe sonrası, o kocaman çevremiz, bir anda bir avuç çok yakın dosta indi. İnsanlar korkuyla sindiler. O dönemin koşulları anneme, Türk solunun sekter dar kalıplarını kırdırdı. Hangi örgütten, ne düzeyde olursa olsun, dayanışmayı hak etmiş, dost olunabilecek kozmopolit bir çevre ördü kendisine. Bu çevreyi koruyup gözeterek, kendisini var edebilmeyi sürdürdü ve onca örgütlü çevreden farklı olarak, hatta tam tersine, o yenilmemeyi birey olarak başardı. Fırtınaya dayanmayı bildi ve havanın sakinleşmeye, ortalığın biraz normalleşmeye başlamasıyla da, doğrudan, hiç tereddütsüz, en önde atıldı. Ama bu sefer mevcut örgütlerin hepsinin dışında; üstelik yaşadığı bölgede kendisi ana çekim kaynağının odağı olarak. Çok zor bir var oluştu bu. Kendi kuşağından cepheden kaçmayı yiğitliğe yediremeyenlerin, ağır yenilgi psikozu altında, sadece bir korkuluk misali yer tuttuğu saflarda, o ilk günkü heyecanını koruyan delişmen bir ruhtu. ()
Sabriye Çağırıcı'nın oğluna mektubundan
Sonuç olarak ben, bunları suya yazmıyorum. (...) Okumuş bir kadın olarak birikimimi sergilemek, sağaltımım sırasında ruh sağlığımı korumak için yazdığımı sanmayın. Para kazanmak için yazdığımı da. (...) Ama, elbette bir amacım var. Bir anlamda yaşamı yazıyorum ve yaşıyorum. Benimle birlikte çevremde şehrimde, ülkemde yaşayanları, yaşanmışları daha yenilere yansıtıyorum. Nasıl bir yerde, konumda yaşadıklarının -kendim de dahil- bilincinde olmalarını istiyorum. Görünenin daha içini, derinini göstermek istiyorum. Anlatırsam, sadece birkaç kişiye eriştiğimi görüyorum. Ki onların en azından bir kısmı, zaten benim gibi yaşıyor, düşünüyor. (...) Ben bu kişilerin sayısını çoğaltmak istiyorum. Böyle bir derdim var. Yaşadığım mekânı boş yere doldurmak, zamanı boşuna harcamak, oksijeni boşuna tüketmek istemiyorum. (...) Şimdiye kadar belirli yaş grubu için bir şeyler öğretiyordum. Şimdi, halkımın öğretmeniyim. Daha geniş bir kitleye erişmek, örnek olmak, bir şeyleri paylaşmak istiyorum. Hep vermiyorum, alıyorum da; öğrenip değişiyorum ve değiştiriyorum da. Ne bencilim değil mi? Adeta, öldükten sonra da yaşamak istiyorum.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.