9786258385380
814955
https://www.hesapli24.com/hmk-1-cilt-genel-hukumler
HMK - 1. Cilt - Genel Hükümler
28.30
Bu çalışma, uygulamaya yönelik, en güncel ve en yeni tarihli içtihatlardan hazırlanmış olan, HMK. 1. Kısıma (m.1 - m.104) ilişkin mütevazi nitelikte mevzuat incelemesidir. Çalışmada bulunan örnekler istinaf özetlerinden alınmıştır.
Çalışmadan özetler;
Anayasa'nın 36. maddesinde; “Herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme görev ve yetki içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz” düzenlemesi bulunmaktadır;
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinde ise; “Her şahıs gerek medeni hak ve vecibeleri ile ilgili nizalar, gerek ceza-i sahada kendisine karşı serdedilen bir isnadın esası hakkında karar verecek olan kanuni, müstakil ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içerisinde hakkaniyete uygun ve aleni surette dinlenmesini istemek hakkına haizdir” hükmü mevcuttur. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkı hem ceza yargılaması hem de medeni hak ve yükümlülükleri karara bağlayan yargılamalar için geçerli bir haktır. Bu nedenle davanın tarafının delil sunmak veya bazı belgeleri istemek gibi kendi inisiyatifine bırakılan konularda dahi milli mahkemeler gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için taraf devletlerin madde 6/1 deki hakları güvence altına alma pozitif yükümlülüğü altındadır. Sözleşme'nin 6. Maddesinin 2 ve 3. fıkralarının içerdiği güvenceler her ne kadar ceza yargılamasında suç isnad edilmiş kişiye tanınmış olan haklar ise de; gereğinde özel hukuk davaları alanında da uygulanabilmektedir.
Yetki, bir davaya hangi yerdeki görevli mahkeme tarafından bakılacağını belirler. Hiç kimse kanunen tâbi olduğu mahkemeden başka bir mahkeme önüne çıkarılamaz (2709 sayılı T.C. Anayasası, m. 37). Mahkemelerin yetkisi kanunla düzenlenir (Anayasa, m. 142) ve hukuk mahkemelerinin yetkisi, diğer kanunlarda yetkiye ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla, medeni usul kanunlarındaki hükümlere tâbidir.
Her dava, kanunda aksine hüküm bulunmadıkça açıldığı tarihte davalının ikametgahı sayılan yer mahkemesinde görülür (HMK, md. 6). Bundan ayrı, bazı davalar için davalının ikametgahı mahkemesinin yanında, başka yer mahkemeleri de yetkili kılınmıştır. Bu istisnai nitelikteki yetki kurallarına “özel yetki” kuralları denilmektedir. Aynı Kanun'un 10. maddesinde sözleşmeden doğan davalar için, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinin de yetkili olduğu belirtilmiştir ki bu da özel yetkiye ilişkin bir düzenlemedir. Ayrıca BK'nın 73. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 89.) maddesi uyarınca para alacağına ilişkin davalarda aksi kararlaştırılmadıkça para borcu alacaklının yerleşim yerinde ödenmesi gerektiğinden alacaklının bulunduğu yer mahkemesi de yetkilidir. İlke olarak, özel yetki kuralları genel yetkiyi kaldırmaz, onunla birlikte uygulanır. Ancak istisna olarak, bazı davaların mutlaka belli bir yer mahkemesinde açılması öngörülmüştür ki, bu halde kesin yetki söz konusudur. Kesin yetki halleri, genel yetkiye istisnadır. Bunun dışında, bir dava için özel yetki kuralı bulunsa bile, davacının genel yetki ile özel yetki arasında bir seçim hakkı vardır. Özel yetki kuralları ilke olarak kamu düzenine ilişkin değildir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 08.07.2009 gün 2009/10-236-345 sayılı kararında da aynı ilkeler benimsenmiştir. Diğer bir deyişle, bir davada, birden fazla genel ve özel yetkili mahkeme varsa, davacı bu mahkemelerden birinde dava açmak hususunda bir seçimlik hakka sahiptir. Davacı, davasını bu genel ve özel yetkili mahkemelerden hiçbirinde açmaz ve yetkisiz bir mahkemede açarsa, o zaman seçme hakkı davalıya geçer.
Ör: Hukukumuzda borçtan kurtulma davası (İİK. m. 69/II, ) menfi tespit ve istirdat davaları (İİK. m. 72/VIII ve İİK. m. 89/III) için özel yetki hükümleri kabul edilmiş, bu davaların icra takibinin yapıldığı icra dairesinin bulunduğu yer mahkemesinde açılabileceği düzenlenmiş olmasına karşın, itirazın iptali davası için özel bir yetki kuralı düzenlenmemiştir. Bu nedenle itirazın iptâli davalarında HMK'nın yetkiye ilişkin düzenlemelerinin uygulanması gerekmektedir. Usul Yasası'nda da bu davalar bakımından kesin bir yetki kuralı düzenlenmemiştir. İcra dairesinin yetkisine itiraz edilmemesi o yerdeki mahkemeyi itirazın iptali yönünden yetkili hale getirmez.
6100 sayılı HMK'nun 22/2. maddesinde; “İki mahkemenin aynı dava hakkında göreve veya yetkiye ilişkin olarak verdikleri kararlar kanun yoluna başvurulmaksızın kesinleştiği takdirde, görevli veya yetkili mahkeme, ilgilisine göre bölge adliye mahkemesince veya Yargıtayca belirlenir.”. 6100 sayılı HMK'nun 23/2. maddesinde “Bölge adliye mahkemesince veya Yargıtayca verilen yargı yeri belirlenmesi ile kanun yolu incelemesi sonucunda kesinleşen göreve veya yetkiye ilişkin kararlar, davaya ondan sonra bakacak mahkemeyi bağlar.” hükmüne yer verilmiştir.
Sınırlı sayıdaki kesin yetki halleri dört maddede belirtilmiştir. Buna göre ölenin son yerleşim yeri mahkemesi (m. 11/1), taşınmaz üzerindeki ayni hakka ilişkin veya ayni hak sahipliğinde değişikliğe yol açabilecek davalar ile taşınmazın zilyetliğine yahut alıkoyma hakkına ilişkin davalarda; taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi (m.12/1), özel hukuk tüzel kişilerinin, ortaklık veya üyelik ilişkileriyle sınırlı olmak kaydıyla, bir ortağına veya üyesine karşı veya bir ortağın yahut üyenin bu sıfatla diğerlerine karşı açacakları davalar için; ilgili tüzel kişinin merkezinin bulunduğu yer mahkemesi (m.14/2) ve can sigortalarında, sigorta ettirenin, sigortalının veya lehtarın leh veya aleyhine açılacak davalarda; onların yerleşim yeri mahkemesi (m.15/2) kesin yetkilidir.
Dava ehliyeti, medeni hakları kullanma ehliyetine göre belirlenir (HMK m.51). Medeni hakları kullanma ehliyetine sahip olmayanlar davada kanuni temsilcileri, tüzel kişiler ise yetkili organları tarafından temsil edilir (HMK m.52). Dava takip yetkisi, talep sonucu hakkında hüküm alabilme yetkisidir. Bu yetki, kanunda belirtilen istisnai durumlar dışında, maddi hukuktaki tasarruf yetkisine göre tayin edilir (HMK m.53).
Taraflardan birinin ölümü hâlinde, mirasçılar mirası kabul veya reddetmemişse, bu hususta kanunla belirlenen süreler geçinceye kadar dava ertelenir. Bununla beraber hâkim, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde, talep üzerine davayı takip için kayyım atanmasına karar verebilir (HMK m.55).
Türk Medeni Kanunu'nun 28. maddesinde, gerçek kişinin ölümüyle medeni haklardan yararlanma ehliyeti ve buna bağlı olarak da taraf ehliyetinin sona ereceği belirtilmiştir. Dava tarihinden önce ölüm nedeniyle şahsiyeti son bulan kişinin taraf ehliyetini yitireceği kuşkusuzdur.
Çalışmamızda, yukarıda belirtilen hususlar gibi Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nda yer verilmiş hükümler açıklamalı ve içtihatlarla destelenmiş şekilde madde madde çalışılmış ve bu şekilde HMK Şerhi ortaya çıkmıştır.
Bu çalışma, uygulamaya yönelik, en güncel ve en yeni tarihli içtihatlardan hazırlanmış olan, HMK. 1. Kısıma (m.1 - m.104) ilişkin mütevazi nitelikte mevzuat incelemesidir. Çalışmada bulunan örnekler istinaf özetlerinden alınmıştır.
Çalışmadan özetler;
Anayasa'nın 36. maddesinde; “Herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme görev ve yetki içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz” düzenlemesi bulunmaktadır;
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinde ise; “Her şahıs gerek medeni hak ve vecibeleri ile ilgili nizalar, gerek ceza-i sahada kendisine karşı serdedilen bir isnadın esası hakkında karar verecek olan kanuni, müstakil ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içerisinde hakkaniyete uygun ve aleni surette dinlenmesini istemek hakkına haizdir” hükmü mevcuttur. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkı hem ceza yargılaması hem de medeni hak ve yükümlülükleri karara bağlayan yargılamalar için geçerli bir haktır. Bu nedenle davanın tarafının delil sunmak veya bazı belgeleri istemek gibi kendi inisiyatifine bırakılan konularda dahi milli mahkemeler gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için taraf devletlerin madde 6/1 deki hakları güvence altına alma pozitif yükümlülüğü altındadır. Sözleşme'nin 6. Maddesinin 2 ve 3. fıkralarının içerdiği güvenceler her ne kadar ceza yargılamasında suç isnad edilmiş kişiye tanınmış olan haklar ise de; gereğinde özel hukuk davaları alanında da uygulanabilmektedir.
Yetki, bir davaya hangi yerdeki görevli mahkeme tarafından bakılacağını belirler. Hiç kimse kanunen tâbi olduğu mahkemeden başka bir mahkeme önüne çıkarılamaz (2709 sayılı T.C. Anayasası, m. 37). Mahkemelerin yetkisi kanunla düzenlenir (Anayasa, m. 142) ve hukuk mahkemelerinin yetkisi, diğer kanunlarda yetkiye ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla, medeni usul kanunlarındaki hükümlere tâbidir.
Her dava, kanunda aksine hüküm bulunmadıkça açıldığı tarihte davalının ikametgahı sayılan yer mahkemesinde görülür (HMK, md. 6). Bundan ayrı, bazı davalar için davalının ikametgahı mahkemesinin yanında, başka yer mahkemeleri de yetkili kılınmıştır. Bu istisnai nitelikteki yetki kurallarına “özel yetki” kuralları denilmektedir. Aynı Kanun'un 10. maddesinde sözleşmeden doğan davalar için, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinin de yetkili olduğu belirtilmiştir ki bu da özel yetkiye ilişkin bir düzenlemedir. Ayrıca BK'nın 73. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 89.) maddesi uyarınca para alacağına ilişkin davalarda aksi kararlaştırılmadıkça para borcu alacaklının yerleşim yerinde ödenmesi gerektiğinden alacaklının bulunduğu yer mahkemesi de yetkilidir. İlke olarak, özel yetki kuralları genel yetkiyi kaldırmaz, onunla birlikte uygulanır. Ancak istisna olarak, bazı davaların mutlaka belli bir yer mahkemesinde açılması öngörülmüştür ki, bu halde kesin yetki söz konusudur. Kesin yetki halleri, genel yetkiye istisnadır. Bunun dışında, bir dava için özel yetki kuralı bulunsa bile, davacının genel yetki ile özel yetki arasında bir seçim hakkı vardır. Özel yetki kuralları ilke olarak kamu düzenine ilişkin değildir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 08.07.2009 gün 2009/10-236-345 sayılı kararında da aynı ilkeler benimsenmiştir. Diğer bir deyişle, bir davada, birden fazla genel ve özel yetkili mahkeme varsa, davacı bu mahkemelerden birinde dava açmak hususunda bir seçimlik hakka sahiptir. Davacı, davasını bu genel ve özel yetkili mahkemelerden hiçbirinde açmaz ve yetkisiz bir mahkemede açarsa, o zaman seçme hakkı davalıya geçer.
Ör: Hukukumuzda borçtan kurtulma davası (İİK. m. 69/II, ) menfi tespit ve istirdat davaları (İİK. m. 72/VIII ve İİK. m. 89/III) için özel yetki hükümleri kabul edilmiş, bu davaların icra takibinin yapıldığı icra dairesinin bulunduğu yer mahkemesinde açılabileceği düzenlenmiş olmasına karşın, itirazın iptali davası için özel bir yetki kuralı düzenlenmemiştir. Bu nedenle itirazın iptâli davalarında HMK'nın yetkiye ilişkin düzenlemelerinin uygulanması gerekmektedir. Usul Yasası'nda da bu davalar bakımından kesin bir yetki kuralı düzenlenmemiştir. İcra dairesinin yetkisine itiraz edilmemesi o yerdeki mahkemeyi itirazın iptali yönünden yetkili hale getirmez.
6100 sayılı HMK'nun 22/2. maddesinde; “İki mahkemenin aynı dava hakkında göreve veya yetkiye ilişkin olarak verdikleri kararlar kanun yoluna başvurulmaksızın kesinleştiği takdirde, görevli veya yetkili mahkeme, ilgilisine göre bölge adliye mahkemesince veya Yargıtayca belirlenir.”. 6100 sayılı HMK'nun 23/2. maddesinde “Bölge adliye mahkemesince veya Yargıtayca verilen yargı yeri belirlenmesi ile kanun yolu incelemesi sonucunda kesinleşen göreve veya yetkiye ilişkin kararlar, davaya ondan sonra bakacak mahkemeyi bağlar.” hükmüne yer verilmiştir.
Sınırlı sayıdaki kesin yetki halleri dört maddede belirtilmiştir. Buna göre ölenin son yerleşim yeri mahkemesi (m. 11/1), taşınmaz üzerindeki ayni hakka ilişkin veya ayni hak sahipliğinde değişikliğe yol açabilecek davalar ile taşınmazın zilyetliğine yahut alıkoyma hakkına ilişkin davalarda; taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi (m.12/1), özel hukuk tüzel kişilerinin, ortaklık veya üyelik ilişkileriyle sınırlı olmak kaydıyla, bir ortağına veya üyesine karşı veya bir ortağın yahut üyenin bu sıfatla diğerlerine karşı açacakları davalar için; ilgili tüzel kişinin merkezinin bulunduğu yer mahkemesi (m.14/2) ve can sigortalarında, sigorta ettirenin, sigortalının veya lehtarın leh veya aleyhine açılacak davalarda; onların yerleşim yeri mahkemesi (m.15/2) kesin yetkilidir.
Dava ehliyeti, medeni hakları kullanma ehliyetine göre belirlenir (HMK m.51). Medeni hakları kullanma ehliyetine sahip olmayanlar davada kanuni temsilcileri, tüzel kişiler ise yetkili organları tarafından temsil edilir (HMK m.52). Dava takip yetkisi, talep sonucu hakkında hüküm alabilme yetkisidir. Bu yetki, kanunda belirtilen istisnai durumlar dışında, maddi hukuktaki tasarruf yetkisine göre tayin edilir (HMK m.53).
Taraflardan birinin ölümü hâlinde, mirasçılar mirası kabul veya reddetmemişse, bu hususta kanunla belirlenen süreler geçinceye kadar dava ertelenir. Bununla beraber hâkim, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde, talep üzerine davayı takip için kayyım atanmasına karar verebilir (HMK m.55).
Türk Medeni Kanunu'nun 28. maddesinde, gerçek kişinin ölümüyle medeni haklardan yararlanma ehliyeti ve buna bağlı olarak da taraf ehliyetinin sona ereceği belirtilmiştir. Dava tarihinden önce ölüm nedeniyle şahsiyeti son bulan kişinin taraf ehliyetini yitireceği kuşkusuzdur.
Çalışmamızda, yukarıda belirtilen hususlar gibi Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nda yer verilmiş hükümler açıklamalı ve içtihatlarla destelenmiş şekilde madde madde çalışılmış ve bu şekilde HMK Şerhi ortaya çıkmıştır.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.