9786055378516
410949
https://www.hesapli24.com/imam-sarani-ve-muhyiddin-ibnul-arabiye-gore-nubuvvet-inanci
İmam Şarani ve Muhyiddin İbnü'l-Arabi'ye Göre Nübüvvet İnancı
15.25
Tasavvufun tenkide tâbi tutulmamasının, birçok nedeni olmakla beraber en önemli nedeni, yapılacak eleştirinin dinin özünde var olan derûnî hayata yapılmış gibi yansıtılması korkusudur. Nitekim bu yüzden kelâm, fıkıh ve hadis gibi İslâmî ilimlerde gördüğümüz sistematik tenkid ve reddiye geleneğinin, tasavvuf söz konusu olduğunda oldukça sönük geçtiği görülmektedir. Diğer taraftan fâkih ve mütekellimlerin zamanla ihmâl ettiği derûnî hayata sûfîler sahip çıkınca, onların din adına meşrûiyyetleri ümmet tarafından daha çok benimsenir hale gelmiştir. Zira derûnî boyutu olmayan dinî bir hayatın, hiçbir zaman itminana ulaştıramayacağı kuşkusuzdur. Dinin derûnî boyutuna sahip çıkma avantajından yararlanan sûfîler, ümmetin bu alanda kendilerine verdiği krediyi, felsefî unsurları sistemlerine cömertçe katmak sûretiyle kullanmışlardır. Bunu yaparken düşüncelerinin tenkid edilmemesi için gereken en radikal önlemi, ilhâm ve keşf kapılarını ardına kadar açarak almışlardır. Aslında dinî düşüncenin böylesine kaygan bir zemine taşınması keyfiyeti, her ne kadar sûfîler tarafından oluşturulmuş ise de, dinin derûnî boyutunu ihmâl eden fâkih ve mütekellimler de bu durumdan en az onlar kadar sorumludur.
Şa'rânî'nin İbnü'l-Arabî'ye, dolayısıyla felsefî-tasavvufa yaklaşımı, günümüzde dinî hayata, şeriat içinde derûnî bir boyut kazandırmak isteyen bizler için ciddî bir açılım modeli olabilir. Bu rolü üstlenmiş bulunan kişi veya kişiler, taraflardan birine mensup olarak karşı tarafı eleştirme yerine ehl-i vukûf, mîzânü'l-adl ve'l-hak olarak her iki taraftan haksız ve aşırı düşüncelere karşı çıkıp ümmetin sorumluluk sahibi kesimlerinin arzu ettiği ve paylaşabileceği müşterek kanaati ortaya koyabilirler. Bunun Şa'rânî tarafından çok önceden denenmiş olması ve kendisinin bu konuda bıraktığı olumlu izlenimler, bu yöntemin tekrar denenmeye değer olduğunun kanıtıdır.
Tasavvufun tenkide tâbi tutulmamasının, birçok nedeni olmakla beraber en önemli nedeni, yapılacak eleştirinin dinin özünde var olan derûnî hayata yapılmış gibi yansıtılması korkusudur. Nitekim bu yüzden kelâm, fıkıh ve hadis gibi İslâmî ilimlerde gördüğümüz sistematik tenkid ve reddiye geleneğinin, tasavvuf söz konusu olduğunda oldukça sönük geçtiği görülmektedir. Diğer taraftan fâkih ve mütekellimlerin zamanla ihmâl ettiği derûnî hayata sûfîler sahip çıkınca, onların din adına meşrûiyyetleri ümmet tarafından daha çok benimsenir hale gelmiştir. Zira derûnî boyutu olmayan dinî bir hayatın, hiçbir zaman itminana ulaştıramayacağı kuşkusuzdur. Dinin derûnî boyutuna sahip çıkma avantajından yararlanan sûfîler, ümmetin bu alanda kendilerine verdiği krediyi, felsefî unsurları sistemlerine cömertçe katmak sûretiyle kullanmışlardır. Bunu yaparken düşüncelerinin tenkid edilmemesi için gereken en radikal önlemi, ilhâm ve keşf kapılarını ardına kadar açarak almışlardır. Aslında dinî düşüncenin böylesine kaygan bir zemine taşınması keyfiyeti, her ne kadar sûfîler tarafından oluşturulmuş ise de, dinin derûnî boyutunu ihmâl eden fâkih ve mütekellimler de bu durumdan en az onlar kadar sorumludur.
Şa'rânî'nin İbnü'l-Arabî'ye, dolayısıyla felsefî-tasavvufa yaklaşımı, günümüzde dinî hayata, şeriat içinde derûnî bir boyut kazandırmak isteyen bizler için ciddî bir açılım modeli olabilir. Bu rolü üstlenmiş bulunan kişi veya kişiler, taraflardan birine mensup olarak karşı tarafı eleştirme yerine ehl-i vukûf, mîzânü'l-adl ve'l-hak olarak her iki taraftan haksız ve aşırı düşüncelere karşı çıkıp ümmetin sorumluluk sahibi kesimlerinin arzu ettiği ve paylaşabileceği müşterek kanaati ortaya koyabilirler. Bunun Şa'rânî tarafından çok önceden denenmiş olması ve kendisinin bu konuda bıraktığı olumlu izlenimler, bu yöntemin tekrar denenmeye değer olduğunun kanıtıdır.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.