9786058032989
731480
https://www.hesapli24.com/islam-hukuku-acisindan-tekfir
İslam Hukuku Açısından Tekfir
14.20
Bu ve buna benzer nice ahkâm, hep tekfir meselesi üzerine bina edilmiştir. Bu nedenle tekfir meselesinin fıkıhtaki yeri basite alınamayacak kadar büyüktür. İşte bundan dolayı meselenin ciddiyetini kavramış olan İslam uleması, bu konuya son derece önem atfetmiş ve onunla alakalı olan meseleleri çok geniş bir çerçevede ele almıştır. Bu önemli konu hakkında insanlar –tarihte olduğu gibi– günümüzde de üç gruba ayrılmış durumdadırlar: 1-) İfrat Ehli İnsanlar (Aşırıya kaçanlar) Bunlar, hiçbir kaide ve kural tanımaksızın işlemiş oldukları günahlar nedeniyle Müslümanları tekfir edenlerdir. Tarihin en çalkantılı dönemleri, hep bu fikrin temsilcilerinin sahnede olmaları nedeniyle yaşanmıştır. Bunlar "Havâric” diye adlandırılan ekolun müntesipleridir. Bu gün küfre götürmeyen bir takım günahlar nedeniyle Müslümanları tekfir edenler de -her ne kadar kendilerine bu ismi yakıştırmasalar da- onların uzantısı mesabesindedirler. Tekfirdeki menhec ve metotları onlarla bir olduğu için hükümde de onlarla birdirler. 2-) Tefrit Ehli İnsanlar (Olması gerekenin gerisinde olanlar) Bunlar da Allah'ın koymuş olduğu ahkâmı işlevsiz bırakarak küfürleri güneşin parlaklığı kadar açık olan kimseleri bir takım sebeplere binaen tekfir etmekten uzak duran kimselerdir. Şüphesiz ki Allah'ın hükümlerini âtıl bir vaziyette işlevsiz bırakmak asla caiz değildir. Dolayısıyla Allah celle celâluhu bir şeyi küfür olarak adlandırmışsa, bizim de kaçınılmaz olarak o işe küfür adını vermemiz gerekmektedir. Bunun neticesi olarak ta o küfrü işleyenlerin hak ettikleri ismi almaları kaçınılmazdır. Hakikat budur. Gerçek budur. Hakikat ve realite bu olmasına rağmen mezkûr sınıfta yer alan insanlar; "Tekfirin ne faydası var? Bize ne? Biz mükellef miyiz?” demek sureti ile kendilerinden istenilen seviyenin çok gerisinde durmuşlardır. İşte bu fikir tarihte "Mürcie Ekolu” olarak kendisini göstermiştir. Bu ekolün uzantıları günümüze kadar ulaşmış; hatta dünyada ki mevcut fikir akımlarının büyük birçoğunu etkisi altına almıştır. 3-) Vasat Ehli İnsanlar (Orta yolu takip edenler) Bu gurupta yer alanlar ise ne ilk guruptakiler gibi işlemiş oldukları günahlar sebebiyle Müslümanları tekfir ederler, ne de ikinci guruptakiler gibi küfrü açık olan kimseleri tekfirden geri dururlar; aksine onlar, vasat seviyeyi yakalamış oldukları için her hak sahibini hak etmiş olduğu ad ile adlandırırlar. Bu guruptaki insanlar Kur'an ve Sünnetin öğretilerini birbirinden ayırmadan telakki ettikleri için tenakuza düşmeyerek orta bir yolda ilerlemişlerdir. Bunlar Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in kendilerinden övgüyle bahsetmiş olduğu sünnet ehli insanlardır. Burada önemine binaen bazı noktaların altını çizmek istiyorum: 1-) Bu kitap ele alınıp birkaç saat içerisinde alelacele okunacak bir kitap değildir. İçerisindeki konuların ağırlığı, mevzuların ehemmiyeti ve içeriğin ilmiliği nedeniyle anlayarak ve dikkatlice okunması zorunludur. Aksi halde, İslam'ın en önemli konularından birisi olan bu mesele yine hakkıyla anlaşılmayacak ve hâlâ ümmetin kanayan yarası olarak kalmaya devam edecektir. 2-) Kitap içerisinde yer alan konuları birbirinden ayırarak okumak bir dizi hataları beraberinde getirecektir. Bu kitabın amacı –müteaddit yerlerde de ifade etmeye çalıştığımız gibi– hem Haricîlerin ifratından koruyarak hem de Mürcielerin tefritinden muhafaza ederek Ehl-i Sünnet'in bakış açısını Müslümanlara kazandırabilmektir. Eğer okuyucu konuları birbirinden ayırarak okumaya kalkışırsa bizleri iki aşırı uçtan birisine nispet etmek gibi bir hataya düşer ki, bu durumda rûz-i mahşer'de âlemlerin Rabbinin huzurunda hesap vermek gibi bir pozisyonla karşı karşıya kalabilir. 3-) Bu meseleyi hakkıyla anlayabilmek için kitap içerisinde yer alan konuları hiçbirini atlamaksızın, tamamıyla okumak gerekir. Aksi halde bazı konular anlaşılmazlığını ve kapalılığını sürdürmeye devam edecektir. Bunu şöyle örneklendirebiliriz: Okuyucu, kitaptaki "Bazı İtikadî Fırkaların Görüş ve Değerlendirmeleri” bölümünü okumadığında, bizim kitapta sürekli atıfta bulunduğumuz Mürcie ve Haricîlerin kimler olduğunu anlayamayacaktır. Ya da "İntifâu'l-Kast” konusunu okumadan geçerse "Luzumî Tekfir ve İltizâmî Tekfir” meselesinin ne olduğunu bilemeyecektir. Böyle olunca da tekfir konusunda net bir bilgiye ulaşılmayacak ve vardığı sonuçlarda mutlaka hataya düşecektir. İşte bu nedenle tekfir meselesini etraflıca öğrenmek isteyenlerin kesinlikle bu konuları bağlamlarından ayırmaksızın okumaları gerekmektedir. Aksi halde işaret ettiğimiz hatalara düşmek kaçınılmaz olur. 4-) Kitabı, atıfta bulunduğuz noktalara dikkat etmeksizin okumak isteyenlere tavsiyemiz; bu kitabı okumamalarıdır. Zira İslam'ın en önemli meselelerinin başında yer alan bir konuyu bu şekilde değerlendirmeye kalkışan birisine yapılacak en iyi tavsiye kanımızca budur. 5-) Kitap içerisinde yer alan tercihe açık bazı konuların dışındaki tüm hatalarımızdan –bi iznillah– vazgeçeceğimizi ve ısrarcı davranmayacağımızı kardeşlerimizin şimdiden bilmesini isteriz. İlmî bir üslupla, usulüne uygun olarak hatalarımız bize iletildiğinde bu hatalardan döndüğümüzü en azından kitabın diğer baskılarında belirtir ve gereken düzenlemeleri yaparız. Hz. Ömer der ki: "En sevdiğim insan, bana kusurlarımı hatırlatan insandır. En çok takdir ettiğim insan, haksız bir iş teklif edildiğinde, kendi menfaatine bile olsa bütün varlığıyla "hayır” diyebilen insandır.” Son olarak kardeşlerimize bir tavsiye de bulunmak istiyoruz: Unutmayalım ki, tekfir meselesi şartları, sebepleri ve engelleri gözetilmediği zaman insanı gerçektende tehlikeli bir girdabın içerisine çeker. Bu girdaba kapılan bir kimsenin oradan kurtulması çok zordur. Günümüzde –Allah'ın merhamet ettikleri hariç– bazı insanlar bunun neticesinde dinlerini dahi terk etmişlerdir.
Bu ve buna benzer nice ahkâm, hep tekfir meselesi üzerine bina edilmiştir. Bu nedenle tekfir meselesinin fıkıhtaki yeri basite alınamayacak kadar büyüktür. İşte bundan dolayı meselenin ciddiyetini kavramış olan İslam uleması, bu konuya son derece önem atfetmiş ve onunla alakalı olan meseleleri çok geniş bir çerçevede ele almıştır. Bu önemli konu hakkında insanlar –tarihte olduğu gibi– günümüzde de üç gruba ayrılmış durumdadırlar: 1-) İfrat Ehli İnsanlar (Aşırıya kaçanlar) Bunlar, hiçbir kaide ve kural tanımaksızın işlemiş oldukları günahlar nedeniyle Müslümanları tekfir edenlerdir. Tarihin en çalkantılı dönemleri, hep bu fikrin temsilcilerinin sahnede olmaları nedeniyle yaşanmıştır. Bunlar "Havâric” diye adlandırılan ekolun müntesipleridir. Bu gün küfre götürmeyen bir takım günahlar nedeniyle Müslümanları tekfir edenler de -her ne kadar kendilerine bu ismi yakıştırmasalar da- onların uzantısı mesabesindedirler. Tekfirdeki menhec ve metotları onlarla bir olduğu için hükümde de onlarla birdirler. 2-) Tefrit Ehli İnsanlar (Olması gerekenin gerisinde olanlar) Bunlar da Allah'ın koymuş olduğu ahkâmı işlevsiz bırakarak küfürleri güneşin parlaklığı kadar açık olan kimseleri bir takım sebeplere binaen tekfir etmekten uzak duran kimselerdir. Şüphesiz ki Allah'ın hükümlerini âtıl bir vaziyette işlevsiz bırakmak asla caiz değildir. Dolayısıyla Allah celle celâluhu bir şeyi küfür olarak adlandırmışsa, bizim de kaçınılmaz olarak o işe küfür adını vermemiz gerekmektedir. Bunun neticesi olarak ta o küfrü işleyenlerin hak ettikleri ismi almaları kaçınılmazdır. Hakikat budur. Gerçek budur. Hakikat ve realite bu olmasına rağmen mezkûr sınıfta yer alan insanlar; "Tekfirin ne faydası var? Bize ne? Biz mükellef miyiz?” demek sureti ile kendilerinden istenilen seviyenin çok gerisinde durmuşlardır. İşte bu fikir tarihte "Mürcie Ekolu” olarak kendisini göstermiştir. Bu ekolün uzantıları günümüze kadar ulaşmış; hatta dünyada ki mevcut fikir akımlarının büyük birçoğunu etkisi altına almıştır. 3-) Vasat Ehli İnsanlar (Orta yolu takip edenler) Bu gurupta yer alanlar ise ne ilk guruptakiler gibi işlemiş oldukları günahlar sebebiyle Müslümanları tekfir ederler, ne de ikinci guruptakiler gibi küfrü açık olan kimseleri tekfirden geri dururlar; aksine onlar, vasat seviyeyi yakalamış oldukları için her hak sahibini hak etmiş olduğu ad ile adlandırırlar. Bu guruptaki insanlar Kur'an ve Sünnetin öğretilerini birbirinden ayırmadan telakki ettikleri için tenakuza düşmeyerek orta bir yolda ilerlemişlerdir. Bunlar Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in kendilerinden övgüyle bahsetmiş olduğu sünnet ehli insanlardır. Burada önemine binaen bazı noktaların altını çizmek istiyorum: 1-) Bu kitap ele alınıp birkaç saat içerisinde alelacele okunacak bir kitap değildir. İçerisindeki konuların ağırlığı, mevzuların ehemmiyeti ve içeriğin ilmiliği nedeniyle anlayarak ve dikkatlice okunması zorunludur. Aksi halde, İslam'ın en önemli konularından birisi olan bu mesele yine hakkıyla anlaşılmayacak ve hâlâ ümmetin kanayan yarası olarak kalmaya devam edecektir. 2-) Kitap içerisinde yer alan konuları birbirinden ayırarak okumak bir dizi hataları beraberinde getirecektir. Bu kitabın amacı –müteaddit yerlerde de ifade etmeye çalıştığımız gibi– hem Haricîlerin ifratından koruyarak hem de Mürcielerin tefritinden muhafaza ederek Ehl-i Sünnet'in bakış açısını Müslümanlara kazandırabilmektir. Eğer okuyucu konuları birbirinden ayırarak okumaya kalkışırsa bizleri iki aşırı uçtan birisine nispet etmek gibi bir hataya düşer ki, bu durumda rûz-i mahşer'de âlemlerin Rabbinin huzurunda hesap vermek gibi bir pozisyonla karşı karşıya kalabilir. 3-) Bu meseleyi hakkıyla anlayabilmek için kitap içerisinde yer alan konuları hiçbirini atlamaksızın, tamamıyla okumak gerekir. Aksi halde bazı konular anlaşılmazlığını ve kapalılığını sürdürmeye devam edecektir. Bunu şöyle örneklendirebiliriz: Okuyucu, kitaptaki "Bazı İtikadî Fırkaların Görüş ve Değerlendirmeleri” bölümünü okumadığında, bizim kitapta sürekli atıfta bulunduğumuz Mürcie ve Haricîlerin kimler olduğunu anlayamayacaktır. Ya da "İntifâu'l-Kast” konusunu okumadan geçerse "Luzumî Tekfir ve İltizâmî Tekfir” meselesinin ne olduğunu bilemeyecektir. Böyle olunca da tekfir konusunda net bir bilgiye ulaşılmayacak ve vardığı sonuçlarda mutlaka hataya düşecektir. İşte bu nedenle tekfir meselesini etraflıca öğrenmek isteyenlerin kesinlikle bu konuları bağlamlarından ayırmaksızın okumaları gerekmektedir. Aksi halde işaret ettiğimiz hatalara düşmek kaçınılmaz olur. 4-) Kitabı, atıfta bulunduğuz noktalara dikkat etmeksizin okumak isteyenlere tavsiyemiz; bu kitabı okumamalarıdır. Zira İslam'ın en önemli meselelerinin başında yer alan bir konuyu bu şekilde değerlendirmeye kalkışan birisine yapılacak en iyi tavsiye kanımızca budur. 5-) Kitap içerisinde yer alan tercihe açık bazı konuların dışındaki tüm hatalarımızdan –bi iznillah– vazgeçeceğimizi ve ısrarcı davranmayacağımızı kardeşlerimizin şimdiden bilmesini isteriz. İlmî bir üslupla, usulüne uygun olarak hatalarımız bize iletildiğinde bu hatalardan döndüğümüzü en azından kitabın diğer baskılarında belirtir ve gereken düzenlemeleri yaparız. Hz. Ömer der ki: "En sevdiğim insan, bana kusurlarımı hatırlatan insandır. En çok takdir ettiğim insan, haksız bir iş teklif edildiğinde, kendi menfaatine bile olsa bütün varlığıyla "hayır” diyebilen insandır.” Son olarak kardeşlerimize bir tavsiye de bulunmak istiyoruz: Unutmayalım ki, tekfir meselesi şartları, sebepleri ve engelleri gözetilmediği zaman insanı gerçektende tehlikeli bir girdabın içerisine çeker. Bu girdaba kapılan bir kimsenin oradan kurtulması çok zordur. Günümüzde –Allah'ın merhamet ettikleri hariç– bazı insanlar bunun neticesinde dinlerini dahi terk etmişlerdir.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.