9786256394223
791411
https://www.hesapli24.com/istanbul-da-bir-sene
İstanbul’da Bir Sene
11.32
“At meydanında Cerrah Ârif ustanın idaresi altında bulunan mahalle kahvesi o zamanlarca
mahalle kahvesi değil, gerçekten bir zarifler meclisi idi.
Ârif usta cerrahlıkta meşhur olup şöhreti münasebetiyle sünnet düğünlerinin ekserisine o
gider ve ricâl-i kibarla görüşürdü. Kahvesi ise eski zaman usulü dört yanı minderli pike,
dükkânın içi müdevver, kebîr tuğla ile döşeli olup ortada bir sehpa üzerinde bir büyük
mangal, her taraf temiz, parıl parıl yanar. Kahvehâne duvarlarındaki ufak dolaplarda envâ-ı
alât-ı cerrahiye ve ustura ve havlu peşkir tertip üzere durur. Kehrüba takımlı limon, yasemin,
gül, kiraz, silme çubuklar, elmas traş nargileler yerli yerinde, sarı beyaz birkaç nev likenler
duvarda asılı ve hatt-ı nefîs ile bir levha olup onda da şu beyit yazılıydı:
Gönül ne kahve ister ne kahvehâne
Gönül ahbâb ister kahve bahane
Kahvenin ocağı ise nefis çinilerle süslü olup bir mükemmel salonun çiçekliği denecek kadar
kahvehâneyi tezyin etmişti. Geceleri yakmalık üzere o vakit kullanılan kandillerden büyük
bir kandil üç kol sarı tel ile kahvehanenin tavanına asılı idi. Ârif ustanın kendi yetiştirdiği bir
kalfasıyla bir de çırağı olup kendisi cerrahlık ve satıcılık ile meşgul olduğundan kahvenin
idâresini münhasıran kalfaya terk eylemişti.
“Gönül ahbap ister kahve bahane” demiştik, kahveye müdâvemet eden ahbaplara gelince
çoğu hâli vaktini uydurmuş, işten güçten el çekmiş zevât olup gündüzleri orada birleşir yalnız
letâif ü hikâyât ve tuhaf tuhaf musâhabetle vakit geçirirlerdi…
Kahvehane kapısından girildiği vakit karşıya gelen üst peykenin köşesi sinnine, ilmine,
haysiyetine hürmeten Süleyman Râkımî Efendi'ye münhasır idi. Efendi o gün kahvehanede
istediği ahbaplarını mevcut görünce neşesi bir kat daha arttı. Hususen çırağın fağfûrî fincanve kafası zarfla âlâ döğülmüş Yemen kahvesinden pişirip getirdiği kahve, efendinin keyfini
yelpâzeledi. Letâif kapısını açmak için efendi kahveyi alırken şu beyiti okudu:
Ehl-i keyfe kahve verse tâzeler
Ehl-i keyfin keyfini yelpâzeler…”
“At meydanında Cerrah Ârif ustanın idaresi altında bulunan mahalle kahvesi o zamanlarca
mahalle kahvesi değil, gerçekten bir zarifler meclisi idi.
Ârif usta cerrahlıkta meşhur olup şöhreti münasebetiyle sünnet düğünlerinin ekserisine o
gider ve ricâl-i kibarla görüşürdü. Kahvesi ise eski zaman usulü dört yanı minderli pike,
dükkânın içi müdevver, kebîr tuğla ile döşeli olup ortada bir sehpa üzerinde bir büyük
mangal, her taraf temiz, parıl parıl yanar. Kahvehâne duvarlarındaki ufak dolaplarda envâ-ı
alât-ı cerrahiye ve ustura ve havlu peşkir tertip üzere durur. Kehrüba takımlı limon, yasemin,
gül, kiraz, silme çubuklar, elmas traş nargileler yerli yerinde, sarı beyaz birkaç nev likenler
duvarda asılı ve hatt-ı nefîs ile bir levha olup onda da şu beyit yazılıydı:
Gönül ne kahve ister ne kahvehâne
Gönül ahbâb ister kahve bahane
Kahvenin ocağı ise nefis çinilerle süslü olup bir mükemmel salonun çiçekliği denecek kadar
kahvehâneyi tezyin etmişti. Geceleri yakmalık üzere o vakit kullanılan kandillerden büyük
bir kandil üç kol sarı tel ile kahvehanenin tavanına asılı idi. Ârif ustanın kendi yetiştirdiği bir
kalfasıyla bir de çırağı olup kendisi cerrahlık ve satıcılık ile meşgul olduğundan kahvenin
idâresini münhasıran kalfaya terk eylemişti.
“Gönül ahbap ister kahve bahane” demiştik, kahveye müdâvemet eden ahbaplara gelince
çoğu hâli vaktini uydurmuş, işten güçten el çekmiş zevât olup gündüzleri orada birleşir yalnız
letâif ü hikâyât ve tuhaf tuhaf musâhabetle vakit geçirirlerdi…
Kahvehane kapısından girildiği vakit karşıya gelen üst peykenin köşesi sinnine, ilmine,
haysiyetine hürmeten Süleyman Râkımî Efendi'ye münhasır idi. Efendi o gün kahvehanede
istediği ahbaplarını mevcut görünce neşesi bir kat daha arttı. Hususen çırağın fağfûrî fincanve kafası zarfla âlâ döğülmüş Yemen kahvesinden pişirip getirdiği kahve, efendinin keyfini
yelpâzeledi. Letâif kapısını açmak için efendi kahveyi alırken şu beyiti okudu:
Ehl-i keyfe kahve verse tâzeler
Ehl-i keyfin keyfini yelpâzeler…”
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.