Ruh Sağlığında İyileşme Bilimsel ve Klinik Sorumlulukların Yeniden Şekillendirilmesi

Stok Kodu:
9786055339722
Boyut:
160-240-0
Sayfa Sayısı:
390
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2017-10-18
Çeviren:
Haldun Soygür
Kapak Türü:
Karton
Kağıt Türü:
2.Hamur
Dili:
Türkçe
11,80
9786055339722
631456
Ruh Sağlığında İyileşme Bilimsel ve Klinik Sorumlulukların Yeniden Şekillendirilmesi
Ruh Sağlığında İyileşme Bilimsel ve Klinik Sorumlulukların Yeniden Şekillendirilmesi
11.80
Ruh sağlığında iyileşme-bilimsel ve klinik sorumlulukların yeniden şekillendirilmesi, ‘sıradan bir metin' olmayıp, ruhsal hastalığı ele alan diğer çalışmaların ötesinde bir anlam taşımaktadır. Bu kitabın sunduğu bilgeliği tam olarak anlamak için, okuyucunun bu iki yazarın sunduğu farklı bakış açılarının önem ve değerinin farkında olması gerekir. Michaela Amering ve Margit Schmolke; hastalık ve zorlanmayla (distress) mücadele etmiş ve bunları yenmiş insanların deneyimlerinden ortaya çıkan bilgi tabanına, hem kişisel hem de profesyonel anlamda saygı duymaktadır. Yaşanmış deneyimlerle oluşan bilgi tabanının, psikiyatrinin baskın söylemlerine eklenmesi; zaman zaman hem meydan okuyan hem de zıtlıklar içeren bir nitelik taşımaktadır. Bununla birlikte, bu bilgi tabanının ruhsal hastalık/zorlanma yaşayan insanlara destekleyici ortamlar sağlanması için kullanılması; zorlanma yaşayan diğer insanları desteklemek konusundaki düşünce tarzımızı dönüştürmeye yarayabilir. Yirmi yılı aşkın bir süre önce, bana ilk kez ruhsal hastalık tanısı konulduğunda, iyileşebileceğim ve hastalığımın ötesinde bir hayatı yeniden kurabileceğim düşüncesi beni tedavi eden ekip tarafından asla tartışılmamıştı. Aslında, bunun tam da tersi daha şiddetli bir şekilde tartışılıyordu: hastalığın kalıcı olduğuna ve hayatı dolu dolu yaşamamı engelleme olasılığının yüksek olduğuna dair beni eğitmeye ve ikna etmeye çok fazla zaman ve çaba harcanıyordu. Beni rollerimden, fırsatlarımdan, haklarımdan ve sorumluluklarımdan uzaklaştırma riski taşıyan ortamlarda, uzun süreli bakım ve tedavi görmem konusunda planlar yapılıyordu. Bunlar sağlık uzmanlarından duymayı beklediğiniz yüreklendirme ve umut mesajları değildir. Geleceğe yönelik bu öngörüyü yalanlayacak ve bana umut verecek bir bilgiye ulaşmak için didindiğimi hatırlıyorum. Gittiğim kitapçılarda ve kütüphanelerde, ruhsal hastalık tanısı olan insanların çöküşünü anlatan birçok kitap bulunuyordu. Bu kitaplar sadece aileme ve bana iletildiği gibi; ileride beni bekleyenlere dair, her şeyin kötüye gideceği yönündeki tahminleri desteklemeye yarıyordu. Meğer ihtiyacım olan, gözden geçirdiğim birçok kitap rafı arasında bu kitabı bulmakmış. Biri o dönemde, hastalığın ötesinde bir hayatı başarma ve yeniden şekillendirme olasılıkları konusunda tek bir söz söylemeye cesaret etmiş olsaydı, ruhsal hastalıkla mücadele etme sürecinin benim açımdan nasıl farklı gerçekleşmiş olabileceğini sık sık merak ederim. Ne yazık ki, kötü beklentilerden, temkinli sonuçlardan ve iyileşme olasılıklarına duyulan inançsızlıktan oluşan hikayem, sadece benim hikayem değildir, birçok insanın karşılaştığı ve yaşadığı bir durumdur. Bir ruhsal hastalığın ve tedavisinin etkilerinin üstesinden gelmek kolay değildir: bu nedenle insanlar, haklarındaki olumsuz ve küçümseyici öngörülere rağmen ve başkaları tarafından yüreklendirilmeksizin, başarıya ulaşma öykülerini anlattığında, bu bizim için daha da etkileyici olmaktadır. Hastalığın ötesinde bir hayatı yeniden kurma çabası bireye aittir. Bu, büyük bir kararlılık, kendine inanma ve kişisel çaba gerektiren bir yolculuktur. Bu aynı zamanda; nihai olarak, her bireyin karar vermesi, sorumluluğunu yüklenmesi ve merkezinde yer alması gereken bir yolculuktur. Bu yolculuk sırasında bir yerlerde, bir ruhsal hastalığa sahip olmanın doğası sebebiyle ve sürekli yanlış olana, değişmesi gerekene, hala başarılmamış olana ve gelecekte başarılması gerekene odaklanılmasından dolayı, kendimi iyileştirebileceğime dair hissi kaybettim. Sonuç olarak; içimi bir başarısızlık hissi kapladığı için, iyileşme deneyiminin beni aştığını düşünüyordum. Herhangi bir şey olumlu bir yönde değiştiğinde, bunu bana yardımcı olan dış desteklere bağlıyordum. Doktorları, hemşireleri, yatılı tedavileri, destek gruplarını, gündüz programını, vaka yöneticilerini, ailemi, arkadaşlarımı, ilaç tedavisini ve başka birçok etmeni birer sebep olarak sayıyor, ancak kendimi saymıyordum. Kendi sağlığıma katkıda bulunmak için elimden bir şey gelmeyeceği hissine kapılmıştım ve bu da benim başarısızlık ve acizlik hissimi pekiştiriyordu. Hastalığı yüzünden kişinin kendini iyileştiremeyecek durumda olduğu düşüncesi, hem destek alan kişi hem de sağlık çalışanları için, kendini sürekli doğrulayan bir kehanet haline gelir. Bu durumda sağlık çalışanları da, kişinin hastalığa yenik düşmesini önlemek için tam bir destek vermek zorunda olduklarını hissederler. Güvenli alanımızın dışına çıkmadığımız ve farklı bir şey denemeye cesaret etmediğimiz sürece, hiçbirimiz bir arada olmanın başka yollarını öğrenemeyiz. Bir insanı başka bir kişi, örneğin aileden biri, bir arkadaş veya bir ruh sağlığı çalışanı ‘iyileştiremez'. Bu kişi hasta olan bir insanı iyileştirmeyi ne kadar çok isterse istesin, bu mümkün değildir. Madem ki kişi için iyileşme sağlamayacak, öyleyse ‘bir başkasının' rolü nedir? ‘Bir başkasının' görevi, insanlarla samimi ilişkiler içerisinde olunabilecek ve kişinin ‘kendini iyileştirme' hissini başarabileceği destek ortamları yaratmaktır. Eğer bir başkasına destek verdiğimizi söylüyorsak; bu durumda, verdiğimiz destek için çeşitli odak noktalarına bağlı kalmamız gerekir. Öncelikle, kişinin ‘kendini iyileştirme' ya da iyileşme kapasitesinin olduğuna inanmalıyız. İkinci olarak, iyileşmeye tam olarak şahit olamasak bile, iyileşmenin her zaman gerçek, mevcut ve mümkün olduğunu ‘varsayarak' çalışmalıyız. Sunulan destek ortamlarının, bu ortamlar içinde iyileşme çabasında bulunabilmeleri amacıyla, kişiler için yeterli derecede ulaşılabilir olduğundan emin olmalıyız. Ayrıca, onların hastalığı yenmek için gösterdikleri eşsiz çabalarının önünde durmamaya ya da bunlara ket vurmamaya özen göstermeliyiz. Tedavi ve sağlık hizmetinin sunulma şeklinin temelini oluşturan çeşitli kişisel, profesyonel ve toplumsal inançlar vardır. İnsanların her zaman desteğe ihtiyacı olacağına, yaşam yolculuklarını belirleyemeyeceklerine ve kendi kendilerini yönetemeyeceklerine dair temel inanç eski bir hikayedir; ruhsal hastalıktan ‘iyileşme sürecini' yaşamış olanların deneyimlerinden kaynaklanan, sayısı gitgide artan kanıtlar ise bu inancı desteklememektedir. Yazarlar bizleri, insanların hayatlarını tekr
Ruh sağlığında iyileşme-bilimsel ve klinik sorumlulukların yeniden şekillendirilmesi, ‘sıradan bir metin' olmayıp, ruhsal hastalığı ele alan diğer çalışmaların ötesinde bir anlam taşımaktadır. Bu kitabın sunduğu bilgeliği tam olarak anlamak için, okuyucunun bu iki yazarın sunduğu farklı bakış açılarının önem ve değerinin farkında olması gerekir. Michaela Amering ve Margit Schmolke; hastalık ve zorlanmayla (distress) mücadele etmiş ve bunları yenmiş insanların deneyimlerinden ortaya çıkan bilgi tabanına, hem kişisel hem de profesyonel anlamda saygı duymaktadır. Yaşanmış deneyimlerle oluşan bilgi tabanının, psikiyatrinin baskın söylemlerine eklenmesi; zaman zaman hem meydan okuyan hem de zıtlıklar içeren bir nitelik taşımaktadır. Bununla birlikte, bu bilgi tabanının ruhsal hastalık/zorlanma yaşayan insanlara destekleyici ortamlar sağlanması için kullanılması; zorlanma yaşayan diğer insanları desteklemek konusundaki düşünce tarzımızı dönüştürmeye yarayabilir. Yirmi yılı aşkın bir süre önce, bana ilk kez ruhsal hastalık tanısı konulduğunda, iyileşebileceğim ve hastalığımın ötesinde bir hayatı yeniden kurabileceğim düşüncesi beni tedavi eden ekip tarafından asla tartışılmamıştı. Aslında, bunun tam da tersi daha şiddetli bir şekilde tartışılıyordu: hastalığın kalıcı olduğuna ve hayatı dolu dolu yaşamamı engelleme olasılığının yüksek olduğuna dair beni eğitmeye ve ikna etmeye çok fazla zaman ve çaba harcanıyordu. Beni rollerimden, fırsatlarımdan, haklarımdan ve sorumluluklarımdan uzaklaştırma riski taşıyan ortamlarda, uzun süreli bakım ve tedavi görmem konusunda planlar yapılıyordu. Bunlar sağlık uzmanlarından duymayı beklediğiniz yüreklendirme ve umut mesajları değildir. Geleceğe yönelik bu öngörüyü yalanlayacak ve bana umut verecek bir bilgiye ulaşmak için didindiğimi hatırlıyorum. Gittiğim kitapçılarda ve kütüphanelerde, ruhsal hastalık tanısı olan insanların çöküşünü anlatan birçok kitap bulunuyordu. Bu kitaplar sadece aileme ve bana iletildiği gibi; ileride beni bekleyenlere dair, her şeyin kötüye gideceği yönündeki tahminleri desteklemeye yarıyordu. Meğer ihtiyacım olan, gözden geçirdiğim birçok kitap rafı arasında bu kitabı bulmakmış. Biri o dönemde, hastalığın ötesinde bir hayatı başarma ve yeniden şekillendirme olasılıkları konusunda tek bir söz söylemeye cesaret etmiş olsaydı, ruhsal hastalıkla mücadele etme sürecinin benim açımdan nasıl farklı gerçekleşmiş olabileceğini sık sık merak ederim. Ne yazık ki, kötü beklentilerden, temkinli sonuçlardan ve iyileşme olasılıklarına duyulan inançsızlıktan oluşan hikayem, sadece benim hikayem değildir, birçok insanın karşılaştığı ve yaşadığı bir durumdur. Bir ruhsal hastalığın ve tedavisinin etkilerinin üstesinden gelmek kolay değildir: bu nedenle insanlar, haklarındaki olumsuz ve küçümseyici öngörülere rağmen ve başkaları tarafından yüreklendirilmeksizin, başarıya ulaşma öykülerini anlattığında, bu bizim için daha da etkileyici olmaktadır. Hastalığın ötesinde bir hayatı yeniden kurma çabası bireye aittir. Bu, büyük bir kararlılık, kendine inanma ve kişisel çaba gerektiren bir yolculuktur. Bu aynı zamanda; nihai olarak, her bireyin karar vermesi, sorumluluğunu yüklenmesi ve merkezinde yer alması gereken bir yolculuktur. Bu yolculuk sırasında bir yerlerde, bir ruhsal hastalığa sahip olmanın doğası sebebiyle ve sürekli yanlış olana, değişmesi gerekene, hala başarılmamış olana ve gelecekte başarılması gerekene odaklanılmasından dolayı, kendimi iyileştirebileceğime dair hissi kaybettim. Sonuç olarak; içimi bir başarısızlık hissi kapladığı için, iyileşme deneyiminin beni aştığını düşünüyordum. Herhangi bir şey olumlu bir yönde değiştiğinde, bunu bana yardımcı olan dış desteklere bağlıyordum. Doktorları, hemşireleri, yatılı tedavileri, destek gruplarını, gündüz programını, vaka yöneticilerini, ailemi, arkadaşlarımı, ilaç tedavisini ve başka birçok etmeni birer sebep olarak sayıyor, ancak kendimi saymıyordum. Kendi sağlığıma katkıda bulunmak için elimden bir şey gelmeyeceği hissine kapılmıştım ve bu da benim başarısızlık ve acizlik hissimi pekiştiriyordu. Hastalığı yüzünden kişinin kendini iyileştiremeyecek durumda olduğu düşüncesi, hem destek alan kişi hem de sağlık çalışanları için, kendini sürekli doğrulayan bir kehanet haline gelir. Bu durumda sağlık çalışanları da, kişinin hastalığa yenik düşmesini önlemek için tam bir destek vermek zorunda olduklarını hissederler. Güvenli alanımızın dışına çıkmadığımız ve farklı bir şey denemeye cesaret etmediğimiz sürece, hiçbirimiz bir arada olmanın başka yollarını öğrenemeyiz. Bir insanı başka bir kişi, örneğin aileden biri, bir arkadaş veya bir ruh sağlığı çalışanı ‘iyileştiremez'. Bu kişi hasta olan bir insanı iyileştirmeyi ne kadar çok isterse istesin, bu mümkün değildir. Madem ki kişi için iyileşme sağlamayacak, öyleyse ‘bir başkasının' rolü nedir? ‘Bir başkasının' görevi, insanlarla samimi ilişkiler içerisinde olunabilecek ve kişinin ‘kendini iyileştirme' hissini başarabileceği destek ortamları yaratmaktır. Eğer bir başkasına destek verdiğimizi söylüyorsak; bu durumda, verdiğimiz destek için çeşitli odak noktalarına bağlı kalmamız gerekir. Öncelikle, kişinin ‘kendini iyileştirme' ya da iyileşme kapasitesinin olduğuna inanmalıyız. İkinci olarak, iyileşmeye tam olarak şahit olamasak bile, iyileşmenin her zaman gerçek, mevcut ve mümkün olduğunu ‘varsayarak' çalışmalıyız. Sunulan destek ortamlarının, bu ortamlar içinde iyileşme çabasında bulunabilmeleri amacıyla, kişiler için yeterli derecede ulaşılabilir olduğundan emin olmalıyız. Ayrıca, onların hastalığı yenmek için gösterdikleri eşsiz çabalarının önünde durmamaya ya da bunlara ket vurmamaya özen göstermeliyiz. Tedavi ve sağlık hizmetinin sunulma şeklinin temelini oluşturan çeşitli kişisel, profesyonel ve toplumsal inançlar vardır. İnsanların her zaman desteğe ihtiyacı olacağına, yaşam yolculuklarını belirleyemeyeceklerine ve kendi kendilerini yönetemeyeceklerine dair temel inanç eski bir hikayedir; ruhsal hastalıktan ‘iyileşme sürecini' yaşamış olanların deneyimlerinden kaynaklanan, sayısı gitgide artan kanıtlar ise bu inancı desteklememektedir. Yazarlar bizleri, insanların hayatlarını tekr
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat