9786057547439
538658
https://www.hesapli24.com/rus-dusuncesi-baglaminda-f-m-dostoyevskide-yabancilasma-olgusu
Rus Düşüncesi Bağlamında F. M. Dostoyevski'de Yabancılaşma Olgusu
19.04
"Yabancı ne demektir bilmiyorsunuz daha galiba? Onu bana sorun da anlatayım size."
Yeryüzüne ceza çekmek için gönderildiğine inanılan insan, Tanrı'dan ayrı düştüğü yeni yoluna uzun bir
yürüyüşle başlar. Bu uzun yürüyüşte hiç şüphesiz insanın varoluşsal yoldaşı ise yabancılaşmadır. Öyle ki
insan ve yabancılaşma arasındaki bu kadim ilişkinin somut görünümleri, tarih boyunca edebî metinlere de
akseder. Peki, Dostoyevski'nin yapıtları yahut Dostoyevski'yi yabancılaşma olgusu ile yan yana
getirmemize imkân sağlayan sebepler nelerdir? Dostoyevski! Çünkü "Önümde, ya dünya yok olacak ya
da sen çaysız kalacaksın diye iki seçenek olsa, ben çay içmeyi tercih ederim" sözleriyle irrasyonel bir
başkaldırıya girişen yeraltı adamının yaratıcısı olan Dostoyevski, tam da insanın yabancılaşmayla yoldaş
olduğu yürüyüş yolunun ışıklarının peşindedir. Tanrı'yla birleşme veya Tanrı'dan uzaklaşma yoludur onun
için hem insanın yürüyüşünün anlamı, hem de yabancılaşmanın dünü ve bugünü! Bu çalışma için
Dostoyevski'yi anlamlı ve önemli kılan bir diğer açı ise yazarın yabancılaşma olgusunu pek çok boyutu ile
bir bütün olarak ele almaya olanak tanıyan çok yönlülüğüdür. Elinizdeki kitapta yabancılaşma olgusu bu
çok yönlülük çerçevesinde hem Dostoyevski'nin "insanın sırrını" aramaya adadığı yaratıcılığı ve dünya
görüşü, hem de 19 yüzyıl Rusya'sının bir bireyi olarak Dostoyevski çerçevesinde Rusya ve Batı Avrupa
ekseninde Rus düşüncesi bağlamında sosyo-tarihsel incelemeyle değerlendirilmiştir. Böylece
Dostoyevski'nin bir birey olarak yabancılaşma olgusu ile yürüyüşünün yanı sıra yazarın kına çiçeği
saksısından mutlu olan Devuşkin'ini, materyalizme karşı irrasyonel varoluş iddiası ile sahneye çıkan
Yeraltı Adamı, Ecinliler çağının "Tanrı yoksa her şey mubahtır" iddiasına varan kahramanları ve
prototipleri ile Rusya'nın Slavcı, Batıcı, devrimci, materyalist, halkçı olmak üzere farklı düşünce akımları
çerçevesinde yabancılaşma ile olan yolculuğuna tanıklık etmek amaçlanmış, yabancılaşma ile özdeş
görülen tanrı insancılık ile insan tanrıcılık yoluna ışık tutmaya çalışmıştır. Tarihsel olarak bakıldığında 20
yüzyılın başında Rusya'da gerçekleşen Ekim Devrimi ile Dostoyevski'nin arzularının değil kehanetlerinin
gerçekleştiği görülür: İnsan tanrıcılık ile tanrı insancılık mücadelesini insan tanrıcılık kazanır. Ne var ki
insanın kadim yürüyüşü henüz sonlanmamıştır! Ve her sonun bir başlangıcı vardır. Bu yürüyüşün bir
bölümünü ele aldığımız çalışmamızda insanın yoldaşı olan yabancılaşmanın dehlizlerinde dolaşırken keyif
alınması dileğiyle!
"Yabancı ne demektir bilmiyorsunuz daha galiba? Onu bana sorun da anlatayım size."
Yeryüzüne ceza çekmek için gönderildiğine inanılan insan, Tanrı'dan ayrı düştüğü yeni yoluna uzun bir
yürüyüşle başlar. Bu uzun yürüyüşte hiç şüphesiz insanın varoluşsal yoldaşı ise yabancılaşmadır. Öyle ki
insan ve yabancılaşma arasındaki bu kadim ilişkinin somut görünümleri, tarih boyunca edebî metinlere de
akseder. Peki, Dostoyevski'nin yapıtları yahut Dostoyevski'yi yabancılaşma olgusu ile yan yana
getirmemize imkân sağlayan sebepler nelerdir? Dostoyevski! Çünkü "Önümde, ya dünya yok olacak ya
da sen çaysız kalacaksın diye iki seçenek olsa, ben çay içmeyi tercih ederim" sözleriyle irrasyonel bir
başkaldırıya girişen yeraltı adamının yaratıcısı olan Dostoyevski, tam da insanın yabancılaşmayla yoldaş
olduğu yürüyüş yolunun ışıklarının peşindedir. Tanrı'yla birleşme veya Tanrı'dan uzaklaşma yoludur onun
için hem insanın yürüyüşünün anlamı, hem de yabancılaşmanın dünü ve bugünü! Bu çalışma için
Dostoyevski'yi anlamlı ve önemli kılan bir diğer açı ise yazarın yabancılaşma olgusunu pek çok boyutu ile
bir bütün olarak ele almaya olanak tanıyan çok yönlülüğüdür. Elinizdeki kitapta yabancılaşma olgusu bu
çok yönlülük çerçevesinde hem Dostoyevski'nin "insanın sırrını" aramaya adadığı yaratıcılığı ve dünya
görüşü, hem de 19 yüzyıl Rusya'sının bir bireyi olarak Dostoyevski çerçevesinde Rusya ve Batı Avrupa
ekseninde Rus düşüncesi bağlamında sosyo-tarihsel incelemeyle değerlendirilmiştir. Böylece
Dostoyevski'nin bir birey olarak yabancılaşma olgusu ile yürüyüşünün yanı sıra yazarın kına çiçeği
saksısından mutlu olan Devuşkin'ini, materyalizme karşı irrasyonel varoluş iddiası ile sahneye çıkan
Yeraltı Adamı, Ecinliler çağının "Tanrı yoksa her şey mubahtır" iddiasına varan kahramanları ve
prototipleri ile Rusya'nın Slavcı, Batıcı, devrimci, materyalist, halkçı olmak üzere farklı düşünce akımları
çerçevesinde yabancılaşma ile olan yolculuğuna tanıklık etmek amaçlanmış, yabancılaşma ile özdeş
görülen tanrı insancılık ile insan tanrıcılık yoluna ışık tutmaya çalışmıştır. Tarihsel olarak bakıldığında 20
yüzyılın başında Rusya'da gerçekleşen Ekim Devrimi ile Dostoyevski'nin arzularının değil kehanetlerinin
gerçekleştiği görülür: İnsan tanrıcılık ile tanrı insancılık mücadelesini insan tanrıcılık kazanır. Ne var ki
insanın kadim yürüyüşü henüz sonlanmamıştır! Ve her sonun bir başlangıcı vardır. Bu yürüyüşün bir
bölümünü ele aldığımız çalışmamızda insanın yoldaşı olan yabancılaşmanın dehlizlerinde dolaşırken keyif
alınması dileğiyle!
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.