9786057244628
768528
https://www.hesapli24.com/sevgi-soysal-in-romanlarinda-modernizm-ve-kadin
Sevgi Soysal’ın Romanlarında Modernizm ve Kadın
13.52
Sanat kavramı, toplum ve toplumsal bir varlık olan insanla ilişkili olan, dış dünyanın verilerini kendi içsel hakikatine
ve yasalarına göre harmanlayarak estetik ölçütler içinde çok katmanlı bir boyuta taşıyan bir yaratma faaliyetidir.
Sanatı sanat yapan asıl unsur, sanatçının mizacıdır. Mizaç, dış dünyanın sanatçı tarafından nasıl algılandığı ve
yorumlandığıdır. Sanatçı bu mizaç gereği, bir amaç doğrultusunda nesnel dünyanın gerçeklerini zihninden dönüştürerek
yeniden inşa eder.
Sanatın çağın değer yargılarıyla, toplumun temek dinamikleri ile sıkı bir ilişkisi vardır. Dolayısıyla nesneler
dünyasındaki değişimler, sanat yapıtının kurgulanmasında yapısında ciddi değişimlere yol açacaktır.
Sanat ile kültür arasında zorunlu bir ilişki vardır. Her kültürün farklı olması, sanatın besleyici kaynaklarını farklı kılar.
Dolayısıyla her sanat eseri egemen kültürün bakış açılarını dışa vurur.
1960 yıllarından itibaren yazdığı eserlerle Modern Türk edebiyatında imtiyazlı bir yer edinen Sevgi Soysal, sanat ve
kültür arasındaki zorunlu korelasyonun bilincinde olan bir aydın sorumluluğu ile topluma özgü sorunları, çağın sanat
anlayışına uygun bir şekilde kendine özgü bir tarzla eserlerini kaleme almış ve böylece Türk edebiyatının modernleşmesine
ciddi katkılar da bulunmuştur.
Soysal için Türk modernleşme süreci ile kadınların kendi kimliklerini inşa etme süreci arasında sıkı bir ilişki vardır.
Kadınların bireysel özgürlüğünü engelleyen unsurları, modernitenin yıkıcı etkilerinin doğal bir sonucu olarak görür.
Modernitenin açmazları konusunda farklı araştırmacılar tarafından ileri sürülen fikirleri yetersiz bulan Sevgi Soysal,
özellikle kadın eksenli problemleri romanın merkezine alarak modernizmin çözümlenmesinde eksik kalan unsurugidermeye çalışır. Bizi böyle kanaate yönelten sebep, modernleşmenin öncülüğünü yapan zihniyetin Tanzimat
Dönemi'nden yakın bir zamana kadar eril iktidardan güç alarak toplumsal hayatı ve toplumsal hayat içindeki kadınları
cinsiyet farklıklarına göre bölmeye çalışan cinsiyetçi yaklaşımlarıdır. Kadın hakları konusunda hukuksal dayanaklar
aranmış olsa da bu dayanakların arka planında otoriter eril iktidarın varlığı kendisini hissettirir. Kadının dişil kimliği
biyolojik bir fark olmasının ötesinde kültürel kodlarla desteklenen bir noktaya indirgenmiştir. Sevgi Soysal'ın eserlerinde
kadın kimliğinin dişil özelliğinin belirgin bir şekilde merkezde tutularak modernleşmenin tahribatlarıyla ilişkilendirilmesi,
modernleşmenin eziciliğine karşı çözüm odaklı geliştirilen stratejilerle dikkate alındığında daha anlamlı bir hale gelecektir.
Çünkü geliştirilen stratejiler, kadını ataerkil geleneksel normların belirlediği ilkelerle ilgilidir.
Kadınların yaşadığı çelişkiler, sevgi Soysalın romanlarında sosyolojik ve psikolojik verilere müsait bir şekilde
işlenmiştir. Sevgi soysal, kadına rol biçen toplumsal kurallara eleştiri getirirken gündelik hayatın her kesiminden seçtiği
kadınları tipleştirme eğilimi içine girer. Toplumsal düzeni bilinci biçimlendiren bir unsur olarak görür. Bu nedenle
Soysal'ın romanlarında bir kadın özneyi irdelemek, toplumun genel kadınlarını irdelemek demektir. Hangi kesimden olursa
olsun, kadınların yaşadığı psikolojik buhranlar, otoriter eril iktidar karşısında sergilenen pasif tavırlar birbirine çok benzer.
Toplumu ve eril iktidarı sergileme cesareti gösteren kadınlarda dönem dönem başkaldırı niteliğinde çıkışlar yaşansa da bu
çıkışların duygusal mahiyette kalması ve cılızlaşarak sönmesi neredeyse genel bir kabuldür. Bu konuda Tante Rosa
romanındaki Tante Rosa karakteri aykırı ve uyumsuz kimliği ile diğer kadınlardan farklılık gösterir. Fakat hayatının
başarısızlıkla dolu olması onu diğer kadınlarla ortak noktada buluşturur.
Bu çalışmada Sevgi Soysal'ın romanlarında toplumun ve çağın nabzını tutmak esas alındığından romanların estetik
formu ve teknik kısımları ihmal edilmiştir. Romanlar, çağa hâkim olan zihniyet etrafında kadınların yaşadıkları sorunları
bilimsel tarafsızlık ilkesi çerçevesinde yorumlanmaya çalışmaktır. Böyle bir yöntemin belirlenmesinde, Soysal'ın düşünsel
dünyasının kapısını aralayarak kadınların yaşadıkları sorunları yine bir kadın bakış açısıyla daha gerçekçi bir şekilde
çözümleme düşüncesi etkindir.
Çalışma “Metalaşma ve Kadın”, “Ataerkil Düşünce ve Kadın”, “Modernleşme ve Kadın Kimliğinin Yeniden İnşası”
ve “Gelenekselliğin Gölgesinde Şehirli Kadın” olmak üzere dört başlık altında incelenmiştir.
Birinci bölümde kapitalizmle birlikte meydana gelen tüketim kültürünün, kadın bedenini cinsellik bağlamında bir
sömürü aracı haline getirerek onları denetim altına almaya çalışmasıdır. Yazar konu ile ilgili eleştirilerini yaparken
modernleşme ve tüketim kültürünü tek başına ele almaz. Geleneksel normlar ile modernleşmenin eril otoriter yapısı
arasında benzerlikler kurar.
İkinci bölümde ataerkil toplumlarda kadınları ikincil konuma düşüren etmenler ve bu etmenlerin kadınların gündelik
yaşamlarını nasıl etkilediği incelenmiştir.
Üçüncü bölümde modernleşmeye bağlı olarak bireysel kimliğini kendi başlarına inşa etmek zorunda kalan kadınların
yaşadıkları sorunlar inclenmiştir.
Son bölümde ise modernite ile geleneksellik arasında sıkışıp kalan şehirli kadınların geleneksel normlara karşı
tutumları incelenmiştir. Bu kadınlar, yetiştikleri iklimin insanı olmaları itibariyle ya geleneksel normları içselleştirmiş bir
tutumla devam ettirme yönünde tavır takınırlar ya da normlarlara karşı çıksalar bile onların varlığını kabul etmek zorunda
kalırlar.
Dört bölümlük incelemeden sonra sonuç bölümüne geçilmiş ve bu bölümde Sevgi Soysal'a Türk edebiyatında özgün
bir yer kazandıran romanlarının genel bir değerlendirilmesi yapılmıştır.
Sanat kavramı, toplum ve toplumsal bir varlık olan insanla ilişkili olan, dış dünyanın verilerini kendi içsel hakikatine
ve yasalarına göre harmanlayarak estetik ölçütler içinde çok katmanlı bir boyuta taşıyan bir yaratma faaliyetidir.
Sanatı sanat yapan asıl unsur, sanatçının mizacıdır. Mizaç, dış dünyanın sanatçı tarafından nasıl algılandığı ve
yorumlandığıdır. Sanatçı bu mizaç gereği, bir amaç doğrultusunda nesnel dünyanın gerçeklerini zihninden dönüştürerek
yeniden inşa eder.
Sanatın çağın değer yargılarıyla, toplumun temek dinamikleri ile sıkı bir ilişkisi vardır. Dolayısıyla nesneler
dünyasındaki değişimler, sanat yapıtının kurgulanmasında yapısında ciddi değişimlere yol açacaktır.
Sanat ile kültür arasında zorunlu bir ilişki vardır. Her kültürün farklı olması, sanatın besleyici kaynaklarını farklı kılar.
Dolayısıyla her sanat eseri egemen kültürün bakış açılarını dışa vurur.
1960 yıllarından itibaren yazdığı eserlerle Modern Türk edebiyatında imtiyazlı bir yer edinen Sevgi Soysal, sanat ve
kültür arasındaki zorunlu korelasyonun bilincinde olan bir aydın sorumluluğu ile topluma özgü sorunları, çağın sanat
anlayışına uygun bir şekilde kendine özgü bir tarzla eserlerini kaleme almış ve böylece Türk edebiyatının modernleşmesine
ciddi katkılar da bulunmuştur.
Soysal için Türk modernleşme süreci ile kadınların kendi kimliklerini inşa etme süreci arasında sıkı bir ilişki vardır.
Kadınların bireysel özgürlüğünü engelleyen unsurları, modernitenin yıkıcı etkilerinin doğal bir sonucu olarak görür.
Modernitenin açmazları konusunda farklı araştırmacılar tarafından ileri sürülen fikirleri yetersiz bulan Sevgi Soysal,
özellikle kadın eksenli problemleri romanın merkezine alarak modernizmin çözümlenmesinde eksik kalan unsurugidermeye çalışır. Bizi böyle kanaate yönelten sebep, modernleşmenin öncülüğünü yapan zihniyetin Tanzimat
Dönemi'nden yakın bir zamana kadar eril iktidardan güç alarak toplumsal hayatı ve toplumsal hayat içindeki kadınları
cinsiyet farklıklarına göre bölmeye çalışan cinsiyetçi yaklaşımlarıdır. Kadın hakları konusunda hukuksal dayanaklar
aranmış olsa da bu dayanakların arka planında otoriter eril iktidarın varlığı kendisini hissettirir. Kadının dişil kimliği
biyolojik bir fark olmasının ötesinde kültürel kodlarla desteklenen bir noktaya indirgenmiştir. Sevgi Soysal'ın eserlerinde
kadın kimliğinin dişil özelliğinin belirgin bir şekilde merkezde tutularak modernleşmenin tahribatlarıyla ilişkilendirilmesi,
modernleşmenin eziciliğine karşı çözüm odaklı geliştirilen stratejilerle dikkate alındığında daha anlamlı bir hale gelecektir.
Çünkü geliştirilen stratejiler, kadını ataerkil geleneksel normların belirlediği ilkelerle ilgilidir.
Kadınların yaşadığı çelişkiler, sevgi Soysalın romanlarında sosyolojik ve psikolojik verilere müsait bir şekilde
işlenmiştir. Sevgi soysal, kadına rol biçen toplumsal kurallara eleştiri getirirken gündelik hayatın her kesiminden seçtiği
kadınları tipleştirme eğilimi içine girer. Toplumsal düzeni bilinci biçimlendiren bir unsur olarak görür. Bu nedenle
Soysal'ın romanlarında bir kadın özneyi irdelemek, toplumun genel kadınlarını irdelemek demektir. Hangi kesimden olursa
olsun, kadınların yaşadığı psikolojik buhranlar, otoriter eril iktidar karşısında sergilenen pasif tavırlar birbirine çok benzer.
Toplumu ve eril iktidarı sergileme cesareti gösteren kadınlarda dönem dönem başkaldırı niteliğinde çıkışlar yaşansa da bu
çıkışların duygusal mahiyette kalması ve cılızlaşarak sönmesi neredeyse genel bir kabuldür. Bu konuda Tante Rosa
romanındaki Tante Rosa karakteri aykırı ve uyumsuz kimliği ile diğer kadınlardan farklılık gösterir. Fakat hayatının
başarısızlıkla dolu olması onu diğer kadınlarla ortak noktada buluşturur.
Bu çalışmada Sevgi Soysal'ın romanlarında toplumun ve çağın nabzını tutmak esas alındığından romanların estetik
formu ve teknik kısımları ihmal edilmiştir. Romanlar, çağa hâkim olan zihniyet etrafında kadınların yaşadıkları sorunları
bilimsel tarafsızlık ilkesi çerçevesinde yorumlanmaya çalışmaktır. Böyle bir yöntemin belirlenmesinde, Soysal'ın düşünsel
dünyasının kapısını aralayarak kadınların yaşadıkları sorunları yine bir kadın bakış açısıyla daha gerçekçi bir şekilde
çözümleme düşüncesi etkindir.
Çalışma “Metalaşma ve Kadın”, “Ataerkil Düşünce ve Kadın”, “Modernleşme ve Kadın Kimliğinin Yeniden İnşası”
ve “Gelenekselliğin Gölgesinde Şehirli Kadın” olmak üzere dört başlık altında incelenmiştir.
Birinci bölümde kapitalizmle birlikte meydana gelen tüketim kültürünün, kadın bedenini cinsellik bağlamında bir
sömürü aracı haline getirerek onları denetim altına almaya çalışmasıdır. Yazar konu ile ilgili eleştirilerini yaparken
modernleşme ve tüketim kültürünü tek başına ele almaz. Geleneksel normlar ile modernleşmenin eril otoriter yapısı
arasında benzerlikler kurar.
İkinci bölümde ataerkil toplumlarda kadınları ikincil konuma düşüren etmenler ve bu etmenlerin kadınların gündelik
yaşamlarını nasıl etkilediği incelenmiştir.
Üçüncü bölümde modernleşmeye bağlı olarak bireysel kimliğini kendi başlarına inşa etmek zorunda kalan kadınların
yaşadıkları sorunlar inclenmiştir.
Son bölümde ise modernite ile geleneksellik arasında sıkışıp kalan şehirli kadınların geleneksel normlara karşı
tutumları incelenmiştir. Bu kadınlar, yetiştikleri iklimin insanı olmaları itibariyle ya geleneksel normları içselleştirmiş bir
tutumla devam ettirme yönünde tavır takınırlar ya da normlarlara karşı çıksalar bile onların varlığını kabul etmek zorunda
kalırlar.
Dört bölümlük incelemeden sonra sonuç bölümüne geçilmiş ve bu bölümde Sevgi Soysal'a Türk edebiyatında özgün
bir yer kazandıran romanlarının genel bir değerlendirilmesi yapılmıştır.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.