Sosyal Bilimler Felsefesi; Pragmatizme Doğru Pragmatizme Doğru

Stok Kodu:
9789756614884
Boyut:
165-225-0
Sayfa Sayısı:
263
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2010-12-05
Kapak Türü:
Karton
Kağıt Türü:
2.Hamur
Dili:
Türkçe
13,23
9789756614884
391716
Sosyal Bilimler Felsefesi; Pragmatizme Doğru
Sosyal Bilimler Felsefesi; Pragmatizme Doğru Pragmatizme Doğru
13.23
Sosyal bilimler felsefesi sosyal araştırma pratikleri üzerinde düşündüğü sürece meta-teorik bir girişimdir. Bu düşünme farklı biçimler alabilir. Çoğu sosyal bilim felsefecisi belirli teoriler veya metodolojik seçeneklerin toplumsal olguları açıklamak için uygun olup olmadıklarını belirlemeye çalışır. Onlar, örneğin, evrimci açıklama biçimlerinin veya rasyonel seçim teorilerinin tutarlılığı veya açıklayıcı gücünü araştırabilir veya daha genel düzeyde, tarihsel yasaların olup olmadığını belirlemek isteyebilirler. Bana göre, sosyal bilimler felsefesi sosyal araştırmanın tek amacının dış dünyayı açıklamak olduğunu varsaymamalı ve bu yüzden, ayrıca alternatif bilgi edinme tarzları üzerinde düşünmelidir. Bu perspektif kitabın sonlarına doğru özellikle daha açık hâle gelse de, ilk bölümlerde incelediğim çoğu bilim felsefecisinin bu görüşümü paylaşmadığı görülecektir. Onların çoğu için sosyal araştırma esasen dış toplumsal alanı açıklamaya çalışır; böylece onların görevi, bu açıklayıcı girişim ve ona eşlik eden metodolojik stratejiler üzerinde düşünmektir. Bu kitabın iki temel amacı vardır. İlk amaç, Amerikan pragmatizmi temelinde yeni bir sosyal bilimler felsefesi yaklaşımı ortaya koymaktır. İkinci amaç, sosyal bilimler felsefesindeki temel yaklaşımların üst düzeyde bir değerlendirmesini sunmaktır. Kitap iki farklı biçimde okunabilir. İkinci amaçla ilgilenenlerin ilk 6 bölüme, birinci amaçla ilgilenenlerin 6. ve 7. bölümlere veya daha önceden pragmatizmi tanıyanların sadece 7. Bölüme bakmaları gerekir. Ancak bu açıklama ilk 6 bölümün son bölümle ilişkili olmadığını söylemek değildir. İlişkisiz olmasalar da, son bölümü öncekileri okumadan da anlamak mümkündür. İlk beş bölümde yer alan konular ve yazarların seçilme nedeni, nihayetinde pragmatist anlayışıma götüren anlatıya bir şekilde uygun olmaları değil, perspektişerinin sosyal bilimler felsefesinin anlaşılması açısından merkezî öneme sahip olmasıdır. 7. Bölümde geliştirilen pragmatist tavır önceki bölümlerde yer alan yazarların benimsediklerinden çok farklı bir perspektife sahiptir. Sosyal bilimler felsefesinin yeni bir yönde ilerlemesi ve farklı sorular sorması gerekir. İlk 6 bölümde sosyal bilimler felsefesindeki temel yaklaşımları değerlendirdim. Bu değerlendirmeyi başka çalışmalarda benimsenenden farklı bir biçimde yapacağım ve bunun biraz açıklanması gerekir. İlk olarak, basitçe fikirleri tanıtmaktan ziyade, onların arkasındaki yazarlara ve düşünce okullarına odaklanacağım. Sosyal bilimler felsefesi çoğu kez kesinlikle analitik tarzda, farklı cevapların verilebileceği merkezî bir sorular veya konular bütünü olarak sunulur. Veya tersine, sosyal bilimler felsefesi natüralist veya yarı-natüralist bir sosyal bilim modeli (yani, daha kuvvetli veya daha gevşek bir biçimde doğa bilimlerine dayalı bir model) içinde hizmet edecek farklı teorik çerçevelerin eleştirel bir incelemesi olarak anlaşılır. Bu sunuş biçiminde cevapları kimin verdiği nispeten önemsizdir. Bu sunuşlardan farklı olarak, sınırlı sayıda düşünüre odaklanacak ve her bir düşünürün farklı alanlardaki görüşlerinin kendi içlerinde nasıl bir ilişki içinde olduklarını göstermeye çalışacağım. Sözgelimi, Emile Durkheim toplumsalı bilimsel olarak araştırmanın nihaî değerlere ulaşmamızı mümkün kılacağını düşünen, işlevsel analizin üstünlüğüne inanan ve tüm açıklamalarında bütüncü bir yaklaşıma sahip bir filozoftur. Mutlaka diğer düşünürlerde olmasa da, özellikle Durkheimda bu üç yaklaşım karşılıklı ilişkilidir: onun işlevselciliği öncelikle bütüncüdür ve işlevselciliğin olandan hareketle olması gerekene ulaşmayı sağlayacağına inanır. Ayrıca, bu üç yaklaşım Durkheimın sosyoloji disiplini, alanı ve sosyal politikayla ilişkisi konusundaki daha genel görüşleriyle bağlantılıdır. Benzer şekilde, Karl Popperın hem (bilim ve bilim-olmayan arasındaki bir sınır çizgisi kriteri olarak) yanlışlanabilirlik fikri hem de bütüncülüğü reddi onun farklı tarihsicilik biçimlerinden duyduğu rahatsızlığın göstergesidir. Bu farklı tavırlar kendi içlerinde tutarlı bir bütün oluşturur. Ayrıca temel yazarlara odaklanarak, sosyal bilimler felsefesini diğer konularla, (sadece değilse de) özellikle üzerinde tartıştığı disiplinlerle, örneğin sosyoloji veya tarihle bağlantı içinde ana hatlarıyla ortaya koymayı tercih ediyorum. Yukarıda sözünü ettiğim analitik gelenekte sosyal bilimler felsefesi diğer entellektüel faaliyetlerden bağımsız olarak alınma eğilimindedir. Karşılıklı bağlantıları, sözgelimi bazı uygulayıcılarının, örneğin Durkheim veya Max Weberin hedeşerinin sosyal bilimler felsefesi alanı içinde nasıl şekillendiğini göstererek ortaya koymayı tercih ediyorum. İnsanlar öne çıkmaya başladığında net sınır çizgileri şekillenmeye başlar. Bu sadece klâsik sosyologlar açısından değil çağdaş düşünürler için de doğrudur. Örneğin, çoğu eleştirel realist için, belirli bir konumu benimsemek basitçe analitik bir oyun değildir, araştırmacıların içinde çalıştıkları disiplin açısından ciddi sonuçlara sahiptir. Tony Lawson iktisadın realist bir gündemi benimsediğinde köklü bir dönüşüm sergileyebileceğini göstermiştir. Elinizdeki kitapta sosyal bilimler felsefesinin sosyal araştırma açısından sonuçlarını ele almaya çalıştım. Disiplin için hangi problemlerin (örneğin, bütüncülük/bireycilik, natüralizm/karşı natüralizm probleminin) merkezî önemde olduğu konusunda az veya çok bir konsensüs olduğunda bir kitabı belirli sorunlar veya temalar etrafında düzenlemek daha kolaydır. Ancak aksine, kitaba kimlerin dâhil edileceği ve daha tartışmalı olarak, kimlerin dışarıda bırakılacağı sorunu ortaya çıktığında, metni insanlar veya düşünce okulları etrafında yapılandırmak kolay değildir. Analizimi, beş tanesi özel bir düşünürle ilişkili, altı düşünce akımıyla sınırlandıracağım: Durkheimın bilimsel rasyonalizmi, Weberin hermeneutik ve pozitivizm karşıtlığını aşma girişimi, Popperın yanlışlamacılığı, eleştirel realizm, eleştirel teori ve Richard Rortynin neo-pragmatist önerisi. Bu sınırlamanın avantajı, derinlemesine bir inceleme sunmayı ve yapay farklı -izmler tartışmalarından uzak durmayı sağlamasıdır.
Sosyal bilimler felsefesi sosyal araştırma pratikleri üzerinde düşündüğü sürece meta-teorik bir girişimdir. Bu düşünme farklı biçimler alabilir. Çoğu sosyal bilim felsefecisi belirli teoriler veya metodolojik seçeneklerin toplumsal olguları açıklamak için uygun olup olmadıklarını belirlemeye çalışır. Onlar, örneğin, evrimci açıklama biçimlerinin veya rasyonel seçim teorilerinin tutarlılığı veya açıklayıcı gücünü araştırabilir veya daha genel düzeyde, tarihsel yasaların olup olmadığını belirlemek isteyebilirler. Bana göre, sosyal bilimler felsefesi sosyal araştırmanın tek amacının dış dünyayı açıklamak olduğunu varsaymamalı ve bu yüzden, ayrıca alternatif bilgi edinme tarzları üzerinde düşünmelidir. Bu perspektif kitabın sonlarına doğru özellikle daha açık hâle gelse de, ilk bölümlerde incelediğim çoğu bilim felsefecisinin bu görüşümü paylaşmadığı görülecektir. Onların çoğu için sosyal araştırma esasen dış toplumsal alanı açıklamaya çalışır; böylece onların görevi, bu açıklayıcı girişim ve ona eşlik eden metodolojik stratejiler üzerinde düşünmektir. Bu kitabın iki temel amacı vardır. İlk amaç, Amerikan pragmatizmi temelinde yeni bir sosyal bilimler felsefesi yaklaşımı ortaya koymaktır. İkinci amaç, sosyal bilimler felsefesindeki temel yaklaşımların üst düzeyde bir değerlendirmesini sunmaktır. Kitap iki farklı biçimde okunabilir. İkinci amaçla ilgilenenlerin ilk 6 bölüme, birinci amaçla ilgilenenlerin 6. ve 7. bölümlere veya daha önceden pragmatizmi tanıyanların sadece 7. Bölüme bakmaları gerekir. Ancak bu açıklama ilk 6 bölümün son bölümle ilişkili olmadığını söylemek değildir. İlişkisiz olmasalar da, son bölümü öncekileri okumadan da anlamak mümkündür. İlk beş bölümde yer alan konular ve yazarların seçilme nedeni, nihayetinde pragmatist anlayışıma götüren anlatıya bir şekilde uygun olmaları değil, perspektişerinin sosyal bilimler felsefesinin anlaşılması açısından merkezî öneme sahip olmasıdır. 7. Bölümde geliştirilen pragmatist tavır önceki bölümlerde yer alan yazarların benimsediklerinden çok farklı bir perspektife sahiptir. Sosyal bilimler felsefesinin yeni bir yönde ilerlemesi ve farklı sorular sorması gerekir. İlk 6 bölümde sosyal bilimler felsefesindeki temel yaklaşımları değerlendirdim. Bu değerlendirmeyi başka çalışmalarda benimsenenden farklı bir biçimde yapacağım ve bunun biraz açıklanması gerekir. İlk olarak, basitçe fikirleri tanıtmaktan ziyade, onların arkasındaki yazarlara ve düşünce okullarına odaklanacağım. Sosyal bilimler felsefesi çoğu kez kesinlikle analitik tarzda, farklı cevapların verilebileceği merkezî bir sorular veya konular bütünü olarak sunulur. Veya tersine, sosyal bilimler felsefesi natüralist veya yarı-natüralist bir sosyal bilim modeli (yani, daha kuvvetli veya daha gevşek bir biçimde doğa bilimlerine dayalı bir model) içinde hizmet edecek farklı teorik çerçevelerin eleştirel bir incelemesi olarak anlaşılır. Bu sunuş biçiminde cevapları kimin verdiği nispeten önemsizdir. Bu sunuşlardan farklı olarak, sınırlı sayıda düşünüre odaklanacak ve her bir düşünürün farklı alanlardaki görüşlerinin kendi içlerinde nasıl bir ilişki içinde olduklarını göstermeye çalışacağım. Sözgelimi, Emile Durkheim toplumsalı bilimsel olarak araştırmanın nihaî değerlere ulaşmamızı mümkün kılacağını düşünen, işlevsel analizin üstünlüğüne inanan ve tüm açıklamalarında bütüncü bir yaklaşıma sahip bir filozoftur. Mutlaka diğer düşünürlerde olmasa da, özellikle Durkheimda bu üç yaklaşım karşılıklı ilişkilidir: onun işlevselciliği öncelikle bütüncüdür ve işlevselciliğin olandan hareketle olması gerekene ulaşmayı sağlayacağına inanır. Ayrıca, bu üç yaklaşım Durkheimın sosyoloji disiplini, alanı ve sosyal politikayla ilişkisi konusundaki daha genel görüşleriyle bağlantılıdır. Benzer şekilde, Karl Popperın hem (bilim ve bilim-olmayan arasındaki bir sınır çizgisi kriteri olarak) yanlışlanabilirlik fikri hem de bütüncülüğü reddi onun farklı tarihsicilik biçimlerinden duyduğu rahatsızlığın göstergesidir. Bu farklı tavırlar kendi içlerinde tutarlı bir bütün oluşturur. Ayrıca temel yazarlara odaklanarak, sosyal bilimler felsefesini diğer konularla, (sadece değilse de) özellikle üzerinde tartıştığı disiplinlerle, örneğin sosyoloji veya tarihle bağlantı içinde ana hatlarıyla ortaya koymayı tercih ediyorum. Yukarıda sözünü ettiğim analitik gelenekte sosyal bilimler felsefesi diğer entellektüel faaliyetlerden bağımsız olarak alınma eğilimindedir. Karşılıklı bağlantıları, sözgelimi bazı uygulayıcılarının, örneğin Durkheim veya Max Weberin hedeşerinin sosyal bilimler felsefesi alanı içinde nasıl şekillendiğini göstererek ortaya koymayı tercih ediyorum. İnsanlar öne çıkmaya başladığında net sınır çizgileri şekillenmeye başlar. Bu sadece klâsik sosyologlar açısından değil çağdaş düşünürler için de doğrudur. Örneğin, çoğu eleştirel realist için, belirli bir konumu benimsemek basitçe analitik bir oyun değildir, araştırmacıların içinde çalıştıkları disiplin açısından ciddi sonuçlara sahiptir. Tony Lawson iktisadın realist bir gündemi benimsediğinde köklü bir dönüşüm sergileyebileceğini göstermiştir. Elinizdeki kitapta sosyal bilimler felsefesinin sosyal araştırma açısından sonuçlarını ele almaya çalıştım. Disiplin için hangi problemlerin (örneğin, bütüncülük/bireycilik, natüralizm/karşı natüralizm probleminin) merkezî önemde olduğu konusunda az veya çok bir konsensüs olduğunda bir kitabı belirli sorunlar veya temalar etrafında düzenlemek daha kolaydır. Ancak aksine, kitaba kimlerin dâhil edileceği ve daha tartışmalı olarak, kimlerin dışarıda bırakılacağı sorunu ortaya çıktığında, metni insanlar veya düşünce okulları etrafında yapılandırmak kolay değildir. Analizimi, beş tanesi özel bir düşünürle ilişkili, altı düşünce akımıyla sınırlandıracağım: Durkheimın bilimsel rasyonalizmi, Weberin hermeneutik ve pozitivizm karşıtlığını aşma girişimi, Popperın yanlışlamacılığı, eleştirel realizm, eleştirel teori ve Richard Rortynin neo-pragmatist önerisi. Bu sınırlamanın avantajı, derinlemesine bir inceleme sunmayı ve yapay farklı -izmler tartışmalarından uzak durmayı sağlamasıdır.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat