9786256369788
790923
https://www.hesapli24.com/tevrat-da-mucizedir
Tevrat Da Mucizedir
20.32
Evrim bugün için onlarca bilim dalı tarafından gözlemlenen bir gerçekliktir.
Dolayısıyla ilk insanlar çocukluk seviyesinde yaşadıkları ve soyut değerleri
idrak etmedikleri için; putperestlik yani her bir kabilenin somut bir putu var
olmuştur. Bu ise o dönem için yanlış değil idi. (İbn Arabi) Çünkü bu doğal
fakat ilkel inançlar, insanları göreceli olarak birliğe, aidiyete ve yine
göreceli olarak rekabete sevk ettiği gibi; o inançlar sayesinde bilim ve
medeniyet gibi birçok soyut kavram da öğreniliyordu.
Tevrat'ta (Tekvin, 6/8) ve Kur'an'da (4/163) görüldüğü gibi; ilk semavi din,
Nuh dönemi ile başlıyor. Din gelince artık bölünmeye sebep olan kabile ve
klanlara mahsus putlar yerine herkesin taptığı manasına gelen Elohim
kelimesi kullanılmaya başlandı. Elo tapılan demektir; him de herkes
demektir. İkisi beraber Herkesin Tanrısı manasına gelir. Yani kelime çoğul
edatı almış değildir; herkesin taptığı manasına gelen isim tamlamasıdır.
Eğer başta Arkeoloji olmak üzere bilimsel disiplinleri esas alırsak, Yahudi
milletinin Milattan 700 yıl öncesini bilmiyoruz diyebiliriz. Yani Akadlar,
Milattan 2000 yıl önce Mezopotamya'da imparatorluk kurdular; sonra beşe
bölündüler. Bu 2000 yılın 1300 yılı Yahudiler için göçebelik olarak geçmiş.
Milattan 700 yıl öncesinden Filistin'de Güney ve Kuzey iki krallık
kurduklarını tarihen biliyoruz. Bundan öncesi için Yahudilere yönelik Orta
Doğuda özellikle Filistin'de hiçbir tarih ve arkeolojik veri bulunmamıştır.
Tufan Kıssasını, onun Akad versiyonu olan Gılgamış Destanı ile
karşılaştırdığımızda, Yahudilerin çok dindar, göçebe ve Akad kültürünün
geç dönem bir devamı olduğunu anlıyoruz.
Arketipler konusunda çok verimli bir kültüre sahip olan Akadların
torunlarından olan Yahudilerden çok peygamberler gelmiştir. Her birisi
metafizik açılımlarını yani aldıkları vahyi bir havuz gibi olan Talmud'a
geçiriyorlardı. Sonra dini yetkililer, onları millete mal ediyorlardı. Fakat
göçebelik bitince ve akabinde krallıklar kurulunca insanlar o metafizik ve
sosyal kollektif kavramları tarih sandılar. Çünkü diğer milletlere karşıüstünlüklerini ispat etmek zorunda idiler. Babil sürgününe (M.Ö. 608-538)
kadar böyle devam etti. Sürgünde Tevrat kaybolunca Üzeyir Peygamber
tarafından yeniden yazıya geçirildi.
Üzeyir'in Yahudi tarihinde ön plana çıkışı Babil sürgünü sonrası döneme
rastlar. Onun bu dönemde gerçekleştirdiği en önemli bir faaliyet Tevrat'ı
yeniden yazmasıdır. Ezra ve Nehemya kitaplarında, Musa'nın şeriatı
konusunda “zeyrek bir yazıcı” olarak nitelenmesinin yanında “din bilgini”
anlamında “kâhin” diye de anılmıştır. Haggadacı gelenekte ise Üzeyir'e çok
büyük bir saygınlık atfedilmiş; onun sıradan bir rahip-kâhin değil çok büyük
bir dinî lider olduğu kabul edilmiştir.
Üzeyir Yahudilerce peygamber-üstü konuma sahip mümtaz bir şahsiyet
olarak telakki edilmiştir. Üzeyir'i Hz. Musa ile mukayese eden Rabbiler
onun da Musa gibi Tevrat'ı almaya layık olduğunu iddia etmiş ve bu
iddialarını “Eğer Musa dünyaya daha önce gelmemiş olsaydı Tevrat
Üzeyir'e vahyedilirdi” sözüyle klişeleştirmişlerdir.
Evrim bugün için onlarca bilim dalı tarafından gözlemlenen bir gerçekliktir.
Dolayısıyla ilk insanlar çocukluk seviyesinde yaşadıkları ve soyut değerleri
idrak etmedikleri için; putperestlik yani her bir kabilenin somut bir putu var
olmuştur. Bu ise o dönem için yanlış değil idi. (İbn Arabi) Çünkü bu doğal
fakat ilkel inançlar, insanları göreceli olarak birliğe, aidiyete ve yine
göreceli olarak rekabete sevk ettiği gibi; o inançlar sayesinde bilim ve
medeniyet gibi birçok soyut kavram da öğreniliyordu.
Tevrat'ta (Tekvin, 6/8) ve Kur'an'da (4/163) görüldüğü gibi; ilk semavi din,
Nuh dönemi ile başlıyor. Din gelince artık bölünmeye sebep olan kabile ve
klanlara mahsus putlar yerine herkesin taptığı manasına gelen Elohim
kelimesi kullanılmaya başlandı. Elo tapılan demektir; him de herkes
demektir. İkisi beraber Herkesin Tanrısı manasına gelir. Yani kelime çoğul
edatı almış değildir; herkesin taptığı manasına gelen isim tamlamasıdır.
Eğer başta Arkeoloji olmak üzere bilimsel disiplinleri esas alırsak, Yahudi
milletinin Milattan 700 yıl öncesini bilmiyoruz diyebiliriz. Yani Akadlar,
Milattan 2000 yıl önce Mezopotamya'da imparatorluk kurdular; sonra beşe
bölündüler. Bu 2000 yılın 1300 yılı Yahudiler için göçebelik olarak geçmiş.
Milattan 700 yıl öncesinden Filistin'de Güney ve Kuzey iki krallık
kurduklarını tarihen biliyoruz. Bundan öncesi için Yahudilere yönelik Orta
Doğuda özellikle Filistin'de hiçbir tarih ve arkeolojik veri bulunmamıştır.
Tufan Kıssasını, onun Akad versiyonu olan Gılgamış Destanı ile
karşılaştırdığımızda, Yahudilerin çok dindar, göçebe ve Akad kültürünün
geç dönem bir devamı olduğunu anlıyoruz.
Arketipler konusunda çok verimli bir kültüre sahip olan Akadların
torunlarından olan Yahudilerden çok peygamberler gelmiştir. Her birisi
metafizik açılımlarını yani aldıkları vahyi bir havuz gibi olan Talmud'a
geçiriyorlardı. Sonra dini yetkililer, onları millete mal ediyorlardı. Fakat
göçebelik bitince ve akabinde krallıklar kurulunca insanlar o metafizik ve
sosyal kollektif kavramları tarih sandılar. Çünkü diğer milletlere karşıüstünlüklerini ispat etmek zorunda idiler. Babil sürgününe (M.Ö. 608-538)
kadar böyle devam etti. Sürgünde Tevrat kaybolunca Üzeyir Peygamber
tarafından yeniden yazıya geçirildi.
Üzeyir'in Yahudi tarihinde ön plana çıkışı Babil sürgünü sonrası döneme
rastlar. Onun bu dönemde gerçekleştirdiği en önemli bir faaliyet Tevrat'ı
yeniden yazmasıdır. Ezra ve Nehemya kitaplarında, Musa'nın şeriatı
konusunda “zeyrek bir yazıcı” olarak nitelenmesinin yanında “din bilgini”
anlamında “kâhin” diye de anılmıştır. Haggadacı gelenekte ise Üzeyir'e çok
büyük bir saygınlık atfedilmiş; onun sıradan bir rahip-kâhin değil çok büyük
bir dinî lider olduğu kabul edilmiştir.
Üzeyir Yahudilerce peygamber-üstü konuma sahip mümtaz bir şahsiyet
olarak telakki edilmiştir. Üzeyir'i Hz. Musa ile mukayese eden Rabbiler
onun da Musa gibi Tevrat'ı almaya layık olduğunu iddia etmiş ve bu
iddialarını “Eğer Musa dünyaya daha önce gelmemiş olsaydı Tevrat
Üzeyir'e vahyedilirdi” sözüyle klişeleştirmişlerdir.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.