9786052640067
762174
https://www.hesapli24.com/uluslararasi-insan-haklari-hukuku-acisindan-yalan-haber
Uluslararası insan Hakları Hukuku Açısından Yalan Haber
16.25
Konvansiyonel dönemden dijital döneme geçiş beraberinde birtakım problemleri getirmiştir. Eskiden beri mevcut olan yalan haber, dezenformasyon veya manipülasyon içeriklerinin insanlar üzerindeki etkisi, bu içeriklerin yayılma hızı ile birlikte katbekat artmış bulunuyor. Konvansiyonel düzende bu tip içeriklerin etki seviyesi sınırlıyken artık sınır tanımayan dijital teknolojiler sayesinde bu etkinin hudutlarını da çizemez duruma geldik. Sosyal medya marifetiyle gazetecilik mesleği haricindekilerin de her an ve her yerde herhangi bir haberi paylaşabilme yetisi beraberinde bilgi savaşlarını ve dolayısıyla bilgi kirliliğini getirmiştir. Disiplinler arası bir incelemeye muhtaç olan bu sorun, yalan haberin ne kadar menfi bir şey olduğu ve bunu engellemek için neler yapılması gerektiği üzerinden tartışılmaktadır. Ancak bu soruna, uluslararası insan hakları hukukunun temel ilkeleri gözetilerek yaklaştığımızda, karşımıza çok hassas bir şekilde mücadele etmemiz gereken bir durum çıkıyor. Birçok devletin benimsediği politikalarda olduğu gibi, yalan haber ve dezenformasyon içeriklerini doğrudan yasaklamak ve/veya bu içerikleri yayanları birtakım cezai müeyyidelerle baş başa bırakmak bir çözüm müdür? Benimsenen ve uygulanan bu politikalar ne derece uluslararası insan hakları hukukuna riayet ediyor? Özellikle hangi insan hakları ilkeleri bu politikalardan olumsuz etkileniyor? Yasaklamalar, cezalandırmalar veya yaptırımlar haricinde alternatif politikalar üretilemez mi? Bu eserde esas olarak yer alan bu sorular çerçevesinde uluslararası insan hakları hukuku gözetilerek yalan haberle nasıl mücadele edilmelidir hususu tartışmaya açılmaktadır.
Yalan haber ve dezenformasyonla mücadelede, öncelikle yapılması gereken bu kavramların sınırlarını çizmektir. Aksi takdirde, her ileti veya içerik keyfi şekilde yalan, sahte veya dezenformasyon olarak nitelendirilebilecektir. Bu amaçla, eser öncelikle tanımlamaya ilişkin bu hususa bir açıklık getirmektedir. Bu mücadeleyi verirken, yalan haber tipi içeriklerinin yeni bir şey olmadığını bilerek hareket etmek zorundayız. Nitekim tarihte bu tip haberlerin örnekleri mevcuttur. Dolayısıyla, bu örneklerden seçmeler çalışmada izah edilip dijital çağda yalan haberlerin, dezenformasyonun ve diğer içeriklerin nasıl format değiştirdiği ve etki katsayısının arttığı daha net anlaşılacaktır. İfade ve düşünce özgürlüğü hakkı başta olmak üzere birçok uluslararası insan hakları maalesef hem yalan haberin kendisinden hem de bu haberlerle mücadele yöntemlerinden etkilenmektedir. Birtakım uluslararası insan hakları hukuku ilkelerinin dijital dönemlerde karşılaştığı zorlukları izah etmek, yalan haberle mücadele yöntemlerini tespit etmek hususunda bu esere rehberlik etmiştir. Şüphesiz ki yalan haberle mücadele hem ulusal hem de uluslararası ölçekte verilmektedir. Ancak bu mücadelenin uluslararası insan haklarına riayet edilerek yapılıp yapılmadığı maalesef tartışmalıdır. Bu eser hem uluslararası boyuttaki teşebbüslere hem de ulusal çaptaki teşebbüslere yer vererek hangi uygulamaların eksik hangi uygulamaların ideal olduğunu tespit etmeye çalışmıştır. Böylece, yalan haberle mücadelenin uluslararası insan hakları gözetilerek alternatif şekilde nasıl verileceği konusunda birtakım veriler elde etmiş olduk.
Ulusal ölçekte incelenen ülkelerin yanı sıra, eserin yazılma sürecinin son anlarına denk gelmesi vesilesiyle yalan haberle mücadele konusundaki en yeni düzenleme olan 13.10.2022 tarih ve 7418 sayılı Basın Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'unu da kısaca incelemeye çalıştık. İlgili kanunun, hususiyetle bu eserin kapsamına dahil olacak şekilde analitik düzlemde değerlendirmesini sunmaya çalıştık.
Nihayetinde, yalan haberle mücadelenin sadece ve sadece sansür gibi yaptırımlara tevessül etmeden de verilebileceğini ve uluslararası insan hakları hukukuna riayet eden bir hukuk devletinin esasında benimsemesi gereken politikaları izah etmeye çalıştık.
Konvansiyonel dönemden dijital döneme geçiş beraberinde birtakım problemleri getirmiştir. Eskiden beri mevcut olan yalan haber, dezenformasyon veya manipülasyon içeriklerinin insanlar üzerindeki etkisi, bu içeriklerin yayılma hızı ile birlikte katbekat artmış bulunuyor. Konvansiyonel düzende bu tip içeriklerin etki seviyesi sınırlıyken artık sınır tanımayan dijital teknolojiler sayesinde bu etkinin hudutlarını da çizemez duruma geldik. Sosyal medya marifetiyle gazetecilik mesleği haricindekilerin de her an ve her yerde herhangi bir haberi paylaşabilme yetisi beraberinde bilgi savaşlarını ve dolayısıyla bilgi kirliliğini getirmiştir. Disiplinler arası bir incelemeye muhtaç olan bu sorun, yalan haberin ne kadar menfi bir şey olduğu ve bunu engellemek için neler yapılması gerektiği üzerinden tartışılmaktadır. Ancak bu soruna, uluslararası insan hakları hukukunun temel ilkeleri gözetilerek yaklaştığımızda, karşımıza çok hassas bir şekilde mücadele etmemiz gereken bir durum çıkıyor. Birçok devletin benimsediği politikalarda olduğu gibi, yalan haber ve dezenformasyon içeriklerini doğrudan yasaklamak ve/veya bu içerikleri yayanları birtakım cezai müeyyidelerle baş başa bırakmak bir çözüm müdür? Benimsenen ve uygulanan bu politikalar ne derece uluslararası insan hakları hukukuna riayet ediyor? Özellikle hangi insan hakları ilkeleri bu politikalardan olumsuz etkileniyor? Yasaklamalar, cezalandırmalar veya yaptırımlar haricinde alternatif politikalar üretilemez mi? Bu eserde esas olarak yer alan bu sorular çerçevesinde uluslararası insan hakları hukuku gözetilerek yalan haberle nasıl mücadele edilmelidir hususu tartışmaya açılmaktadır.
Yalan haber ve dezenformasyonla mücadelede, öncelikle yapılması gereken bu kavramların sınırlarını çizmektir. Aksi takdirde, her ileti veya içerik keyfi şekilde yalan, sahte veya dezenformasyon olarak nitelendirilebilecektir. Bu amaçla, eser öncelikle tanımlamaya ilişkin bu hususa bir açıklık getirmektedir. Bu mücadeleyi verirken, yalan haber tipi içeriklerinin yeni bir şey olmadığını bilerek hareket etmek zorundayız. Nitekim tarihte bu tip haberlerin örnekleri mevcuttur. Dolayısıyla, bu örneklerden seçmeler çalışmada izah edilip dijital çağda yalan haberlerin, dezenformasyonun ve diğer içeriklerin nasıl format değiştirdiği ve etki katsayısının arttığı daha net anlaşılacaktır. İfade ve düşünce özgürlüğü hakkı başta olmak üzere birçok uluslararası insan hakları maalesef hem yalan haberin kendisinden hem de bu haberlerle mücadele yöntemlerinden etkilenmektedir. Birtakım uluslararası insan hakları hukuku ilkelerinin dijital dönemlerde karşılaştığı zorlukları izah etmek, yalan haberle mücadele yöntemlerini tespit etmek hususunda bu esere rehberlik etmiştir. Şüphesiz ki yalan haberle mücadele hem ulusal hem de uluslararası ölçekte verilmektedir. Ancak bu mücadelenin uluslararası insan haklarına riayet edilerek yapılıp yapılmadığı maalesef tartışmalıdır. Bu eser hem uluslararası boyuttaki teşebbüslere hem de ulusal çaptaki teşebbüslere yer vererek hangi uygulamaların eksik hangi uygulamaların ideal olduğunu tespit etmeye çalışmıştır. Böylece, yalan haberle mücadelenin uluslararası insan hakları gözetilerek alternatif şekilde nasıl verileceği konusunda birtakım veriler elde etmiş olduk.
Ulusal ölçekte incelenen ülkelerin yanı sıra, eserin yazılma sürecinin son anlarına denk gelmesi vesilesiyle yalan haberle mücadele konusundaki en yeni düzenleme olan 13.10.2022 tarih ve 7418 sayılı Basın Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'unu da kısaca incelemeye çalıştık. İlgili kanunun, hususiyetle bu eserin kapsamına dahil olacak şekilde analitik düzlemde değerlendirmesini sunmaya çalıştık.
Nihayetinde, yalan haberle mücadelenin sadece ve sadece sansür gibi yaptırımlara tevessül etmeden de verilebileceğini ve uluslararası insan hakları hukukuna riayet eden bir hukuk devletinin esasında benimsemesi gereken politikaları izah etmeye çalıştık.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.