9786256584013
819473
https://www.hesapli24.com/uygarliktan-once-savaslar-bariscil-vahsi-miti
Uygarlıktan Önce Savaşlar –Barışçıl Vahşi Miti–
17.24
Kendimizi canavarlaştırdığımızda insan olmanın acılarından ve yüklerinden kurtuluyor muyuz?
İki dünya savaşının yarattığı sarsıntının ve yıkımın ortasında Batı, uygarlaşmanın bedelini tartışmaya açmıştı. Yaşananların
hatırası tazeydi ve yeni şekillenen Soğuk Savaş nedeniyle topyekûn yıkım olasılığının ilk kez ufukta belirmesiyle gelecek
de parlak görünmüyordu. Böyle bir ortamda sosyal bilimciler, özellikle de bazı önde gelen antropologlar ve etnologlar
felaketten çıkış yolunu uzak geçmişte, tarihöncesinde, “yaban” ve “ilkel” uygarlıklarda, kayıp bir “altın çağ”da aradılar:
Tarihöncesi ve yaban toplumlarda savaş çok nadir görülüyordu, fazla can kaybına yol açmıyordu, çocuksuydu. Vahşiler
soylu ve barışçıldı, uygarlarsa savaşçı ve “şeytan”; gittikleri yere hastalık, ölüm, kötülük ve acı götürmüşlerdi. Bu anlayış
son elli yıl içinde itiraz edilemeyen bir tabu hâline geldi.
Yayımlandığı tarihten beri çoksatanlar arasında yer alan bu kışkırtıcı kitap, işte bu anlayışa meydan okuyor. Amerika'dan
Okyanusya'ya, Batı Avrupa'dan Kuzey Kutup Dairesi'ne ve Asya'ya kadar dünyanın dört bir yanından derlediği
antropolojik, arkeolojik ve etnografik bulgularla bize bambaşka ve ürkütücü bir tablo sunuyor. Vahşilerin savaşlarının da en
az uygarlarınki kadar acımasız, şiddetli ve tehditkâr olduğunu ortaya koyuyor. Toplu kıyımların gerçekleştiği tarihöncesi
mezarlıklardan, ilkel toplumların savaş, müzakere ve mübadele biçimlerine kadar birçok konuya eğilerek, geçmişi
barışçıllaştıran “uygar” yorumların da Batı insanının kibrinin bir ürünü olduğunu gözler önüne seriyor.
Kendimizi canavarlaştırdığımızda insan olmanın acılarından ve yüklerinden kurtuluyor muyuz?
İki dünya savaşının yarattığı sarsıntının ve yıkımın ortasında Batı, uygarlaşmanın bedelini tartışmaya açmıştı. Yaşananların
hatırası tazeydi ve yeni şekillenen Soğuk Savaş nedeniyle topyekûn yıkım olasılığının ilk kez ufukta belirmesiyle gelecek
de parlak görünmüyordu. Böyle bir ortamda sosyal bilimciler, özellikle de bazı önde gelen antropologlar ve etnologlar
felaketten çıkış yolunu uzak geçmişte, tarihöncesinde, “yaban” ve “ilkel” uygarlıklarda, kayıp bir “altın çağ”da aradılar:
Tarihöncesi ve yaban toplumlarda savaş çok nadir görülüyordu, fazla can kaybına yol açmıyordu, çocuksuydu. Vahşiler
soylu ve barışçıldı, uygarlarsa savaşçı ve “şeytan”; gittikleri yere hastalık, ölüm, kötülük ve acı götürmüşlerdi. Bu anlayış
son elli yıl içinde itiraz edilemeyen bir tabu hâline geldi.
Yayımlandığı tarihten beri çoksatanlar arasında yer alan bu kışkırtıcı kitap, işte bu anlayışa meydan okuyor. Amerika'dan
Okyanusya'ya, Batı Avrupa'dan Kuzey Kutup Dairesi'ne ve Asya'ya kadar dünyanın dört bir yanından derlediği
antropolojik, arkeolojik ve etnografik bulgularla bize bambaşka ve ürkütücü bir tablo sunuyor. Vahşilerin savaşlarının da en
az uygarlarınki kadar acımasız, şiddetli ve tehditkâr olduğunu ortaya koyuyor. Toplu kıyımların gerçekleştiği tarihöncesi
mezarlıklardan, ilkel toplumların savaş, müzakere ve mübadele biçimlerine kadar birçok konuya eğilerek, geçmişi
barışçıllaştıran “uygar” yorumların da Batı insanının kibrinin bir ürünü olduğunu gözler önüne seriyor.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.