9789757112464
418229
https://www.hesapli24.com/yuzumdeki-kuyu
Yüzümdeki Kuyu
10.25
lekelerden ve lanetlerden bir kemirgen
gibi çıktığım vakitler, ayırdım gövdemi
çürüyen zamana. hızla geçtim,
demirin soğuğundan sakınanları.
her şey yaralı bir zamana akarken, kim
söyleyebilir çıraların beyhûde söndüğünü.
bu son düğümün herkese atıldığını,
herkese yağdığını bu son yağmurun.
ateşin üşüdüğünü, suyun acıdığını..
rastladım bir akşamüstü herkese,
herkes nasıl yalnız! okudum risâlesini
şeyhimin, sırtını döndü herkes kalbine,
anladım,
ah, herkese döndüm yüzümü, ağladım.
Yüzümdeki Kuyu
Bir noktada tıkanıp kalmış ve ancak çok sonra azar azar, kesik kesik akmaya başlamış bir suyu andırıyor Kaygalak'in şiiri. Tıkandığı yerde çok kalmış ve böylece kendi üzerine dönmüş, kendini, kendi tıkanışını iyi tanımış bir şiir. İmkanlarını da. Yahya Kemal gibi, Dıranas ve Tanpınar gibi, Cemal Süreya ve Ece Ayhan gibi, Hilmi Yavuz ve İsmet Özel gibi, yapacağı isi en bastan sezen ve çoktan biçimlenmiş olarak doğan bir şiir. Tıkanma bir tür erken olgunlaşmaya yol açıyor burada. Bir koyulaşma, kıvam bulma: Takılıp kaldığı yerin bütün minerallerini, bütün ışıltılı kirini de üstlenmiş bir madde. "taşların unutulan / yüzüyüm ben. / söz'ün / dil'in / ve zaman'in... / / dağların / kilitlenmiş yüzüyle / mühürlendim, / resimlerin taslarda unuttuğu dile." Bu kilitlenme, ilerleme düşüncesinin tehlikeli aldatıcılığına işaret eden ama olgunlaşmayı da büsbütün yadsımayan bir Karanlık Aydınlanmaya da işaret ediyor. "birazdan susacak / dilini bildiğim her şey. / yeryüzü / ve gökyüzü. / yüzümü döndüğüm kalpler..."
Orhan Koçak, Kitabın irinci baskısının arka kapak yazısı
Yüzümdeki Kuyu (1998) şiirin tarihinin her şeyden önce dilin ve tekniğin tarihi olduğunu anlamıştır. Bazı şairler böyledir. Yıllarca içten içe dille, tarihle, teknikle yoğrulmuş doğarlar. Yazmaya nice yıl sonra başlarlar, ilk kitabıyla da şaşırtırlar. Metin Kaygalakın şiirini ben böyle şaşırarak öğrendim. Sonra da onu izlemeyi sürdürdüm. Özellikle de Suya Okunan Duayla da (2000) beklentim perçinlendi. Kısa sürede tekniğin ve dilin anlayışıyla donandım, zenginleştim.
İlhan Berk, Yasakmeyve sayı: 6, Ocak-Şubat 2004
İlk kitabı Yüzümdeki Kuyu ile dikkatleri çekti.
Mehmet H. Doğan (1999 Yılı Şiir Yıllığı, Adam Yay.)
İlerde bir destan ya da tragedya yazabilir Metin Kaygalak; çünkü Yüzümdeki Kuyu bunun rehberliğini yapmaya soyunmuş gibi. Uzun bir monolog olarak okunan kitap, hüzünlü bir kahramanın son perdede, son dakikalarda attığı bir tirat havasında. Sanki boğucu, ama değil. Sanki bunaltıcı, ama değil. Sanki hayal, ama değil. Sanki hakikat, ama değil.
küçük İskender, Şiirlideğnek, Varlık sayı: 1090 Temmuz 1998
Kaygalak, ilk bakışta, şiir dilinin yeni zamanlara meydan okur görünmesinin müsebbibi olan argümanları, kendisinden önce bu argümanlara bel bağlamış edebiyatçıları aşarak var ediyor. Bu argümanları bütün şiirlerinde tarif ettiği azabın çehresini çizmede, ruhunun derinliklerini açıklamada kullanmaktan kaçınmasa da, onlara teslim olmadığını ele veriyor.
Yılmaz Varol, Virgül, sayı: 10, 1998
lekelerden ve lanetlerden bir kemirgen
gibi çıktığım vakitler, ayırdım gövdemi
çürüyen zamana. hızla geçtim,
demirin soğuğundan sakınanları.
her şey yaralı bir zamana akarken, kim
söyleyebilir çıraların beyhûde söndüğünü.
bu son düğümün herkese atıldığını,
herkese yağdığını bu son yağmurun.
ateşin üşüdüğünü, suyun acıdığını..
rastladım bir akşamüstü herkese,
herkes nasıl yalnız! okudum risâlesini
şeyhimin, sırtını döndü herkes kalbine,
anladım,
ah, herkese döndüm yüzümü, ağladım.
Yüzümdeki Kuyu
Bir noktada tıkanıp kalmış ve ancak çok sonra azar azar, kesik kesik akmaya başlamış bir suyu andırıyor Kaygalak'in şiiri. Tıkandığı yerde çok kalmış ve böylece kendi üzerine dönmüş, kendini, kendi tıkanışını iyi tanımış bir şiir. İmkanlarını da. Yahya Kemal gibi, Dıranas ve Tanpınar gibi, Cemal Süreya ve Ece Ayhan gibi, Hilmi Yavuz ve İsmet Özel gibi, yapacağı isi en bastan sezen ve çoktan biçimlenmiş olarak doğan bir şiir. Tıkanma bir tür erken olgunlaşmaya yol açıyor burada. Bir koyulaşma, kıvam bulma: Takılıp kaldığı yerin bütün minerallerini, bütün ışıltılı kirini de üstlenmiş bir madde. "taşların unutulan / yüzüyüm ben. / söz'ün / dil'in / ve zaman'in... / / dağların / kilitlenmiş yüzüyle / mühürlendim, / resimlerin taslarda unuttuğu dile." Bu kilitlenme, ilerleme düşüncesinin tehlikeli aldatıcılığına işaret eden ama olgunlaşmayı da büsbütün yadsımayan bir Karanlık Aydınlanmaya da işaret ediyor. "birazdan susacak / dilini bildiğim her şey. / yeryüzü / ve gökyüzü. / yüzümü döndüğüm kalpler..."
Orhan Koçak, Kitabın irinci baskısının arka kapak yazısı
Yüzümdeki Kuyu (1998) şiirin tarihinin her şeyden önce dilin ve tekniğin tarihi olduğunu anlamıştır. Bazı şairler böyledir. Yıllarca içten içe dille, tarihle, teknikle yoğrulmuş doğarlar. Yazmaya nice yıl sonra başlarlar, ilk kitabıyla da şaşırtırlar. Metin Kaygalakın şiirini ben böyle şaşırarak öğrendim. Sonra da onu izlemeyi sürdürdüm. Özellikle de Suya Okunan Duayla da (2000) beklentim perçinlendi. Kısa sürede tekniğin ve dilin anlayışıyla donandım, zenginleştim.
İlhan Berk, Yasakmeyve sayı: 6, Ocak-Şubat 2004
İlk kitabı Yüzümdeki Kuyu ile dikkatleri çekti.
Mehmet H. Doğan (1999 Yılı Şiir Yıllığı, Adam Yay.)
İlerde bir destan ya da tragedya yazabilir Metin Kaygalak; çünkü Yüzümdeki Kuyu bunun rehberliğini yapmaya soyunmuş gibi. Uzun bir monolog olarak okunan kitap, hüzünlü bir kahramanın son perdede, son dakikalarda attığı bir tirat havasında. Sanki boğucu, ama değil. Sanki bunaltıcı, ama değil. Sanki hayal, ama değil. Sanki hakikat, ama değil.
küçük İskender, Şiirlideğnek, Varlık sayı: 1090 Temmuz 1998
Kaygalak, ilk bakışta, şiir dilinin yeni zamanlara meydan okur görünmesinin müsebbibi olan argümanları, kendisinden önce bu argümanlara bel bağlamış edebiyatçıları aşarak var ediyor. Bu argümanları bütün şiirlerinde tarif ettiği azabın çehresini çizmede, ruhunun derinliklerini açıklamada kullanmaktan kaçınmasa da, onlara teslim olmadığını ele veriyor.
Yılmaz Varol, Virgül, sayı: 10, 1998
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.